Nisan 24, 2024

HİÇBİR YARAMA MERHEM OLMAYANLARLA İŞİM OLMAZ

 


Kalkışma oldu,

Askeri operasyonlar oldu,
Pandemi oldu,
Uluslar arası krizler oldu,
Yanı başımızda savaşlar oldu,
Seller, hortumlar, fırtınalar oldu
Yetmedi 11 İlde gerçekleşen 15 milyonu etkileyen yüzyılın depremi oldu.



Onca olumsuzluklara karşı;
Hiç yokluk hissettikmi?
Hiç petrolsüz kaldıkmı?
Hiç maaşsız kaldıkmı?
Hiç elektriksiz kaldıkmı?
Üçer beşer bidon yağ almamıza rağmen suni yağ krizi ürettik.
Kışın ortasında yetişmeyen domates için suni kriz ürettik.
Tonlarca patates soğanı döküp suni kriz ürettik.
50 krş ucuza benzin alacağız diye lüx araçlarımızla sıraya geçip suni kriz ürettik.
Varlık içinde yüzüp yokluk krizleri ürettik.
Hayati nitelikte olmayıp bazı olumsuzluklar elbet var ancak kimsenin elinde sihirli değnek yok ki onca olumsuzluğu bir anda her şey dokununca düzelsin.
Yahu bütün olumsuzluklara karşı problem çözüp, olanaklar sunanlar varken, varlığını krizlere bağlayıp, hiçbir yaraya merhem olmayanların peşinden ben niye gideyim kardeşim.

İsmail Kumaş

KUTSAL EMANETLER 1950 YE KADAR AHIRDA DURDU


 Tarihçi Said Alpsoy:


• 1926’da Topkapı Sarayı’nda kutsal emanetlerin bulunduğu yere girdiler

• Peygamber efendimizin hırkasını sırayla giyerek amma cüsseliymiş, amma şişmanmış diye alay ettiler

• Ardından bütün kutsal emanetleri Topkapı Sarayı’nın ahırına naklettiler

BURNUNDAN KIL ALDIRMAMAK

 MUTLAKA OKUMANIZI TAVSİYE EDERİM !


Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır.

İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder.

Doktor çağrılır. Doktor muayene eder,ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendinin başağrısı artarak sürer.

Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya başlar.

Başka doktorlar çağrılır…Osman Efendi Uşak’ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder.



Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz. Ev halkı birbirine karışır,baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendiyi İstanbul’a götürmeye karar verirler.


İstanbul’da en iyi doktorlar seferber olur.

Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır…

Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir.

Oysa dayanması gittikçe zorlaşan baş ağrısı ve

gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir.

Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran

Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür.

O devirde Amerika değil İsviçre moda, Zürih’e gidilir.

Haftalarca hastanede kalınır,

onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır.



Sonuç olarak:

Osman Efendiye teşhis konulamaz.

Artık yerinden kalkamayan

Osman Efendiye ağrı kesici iğneler verilir,

ülkesine dönüp “dinlenmesi”,

daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir.


Osman Efendi bitkin, aile perişan. “Kader”denilir, Uşak’a dönülür.

Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar.

Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye,

Osman Efendinin eski berberi “Berber Mehmet” çağrılır.

Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tıraş ederken,

adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.

Berber Mehmet bir an düşünür. “Beyim?” der,

“Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın”

Bir bakar, “Hah işte der.“Kıl dönmüş.”

Osman Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın

çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker.

Ev halkı Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran

çığlığıyla odaya koşar.

Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve

cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.

Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapılır,

kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır.


Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir

uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir.

Baş ağrısından ise eser kalmamıştır.

Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz

ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder.

Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir.

Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet’i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.


BURNUNDAN KIL ALDIRTMAYANLARIN

BAŞI ÇOK AĞRIYABİLİR -Burada mecazi anlam taşımaktadır.-