Ocak 21, 2016

Akademisyenler hangi kirli oyunun figüranı idi?

Akademisyenler hangi

 kirli oyunun figüranı idi?

Aslında bu akademisyenler bildirisi 7 Haziran sonrası hazırlanan planın bir parçası. Evdeki hesap çarşıya uymayınca senaryo çöktü. PKK’nın şehire indirdiği silahlı birlikler barikatlar kurarak, hendekler kazarak eylemi başlattılar. Hükümetin silahlı grubların belli bölgeleri kurtarılmış bölge ilanına karşı başlattığı operasyon hâlâ devam ediyor.. Bugün bu bildiri, artık çatışmayı sona erdirmek adına özerklik taleplerini destekleyen bir bildiri değil, güvenlik güçlerinin operasyonu karşısında köşeye sıkışan teröristleri kurtarmaya yönelik bir bildiriye dönüştü. Bunu yapanlar, teröristlere karşı bir şey demezken, bildirilerinde hükümeti suçlamaya devam ettiler.
Ne terör ve ne de bu bildiri toplumdan destek göremedi. PKK, PYD ve bu yapılara sırtını dayayan HDP ne dışarıdan, ne  Anadolu insanından, ne liberal kesimden, ne Kürt halkından beklediği desteği görmedi.
AK Parti tek başına iktidar oldu ve kararlı bir şekilde bu olayın üzerine gitti. Aleviler ve solcular da bu süreçte HDP’nin yanında yer almadılar.. Basın ve STK’lar da bu kirli ve kanlı olaya destek vermedi.
Bugün HDP artık suç odağı haline gelmiş bulunuyor. HDP kapatılmasa bile, bazı milletvekillerinin milletvekillikleri düşürülebilir ve bunlardan bazıları da hapse girebilir.. HDP’de boşalacak koltuklar için yapılacak bir ara seçimde bu gerçekler ışığında HDP barajı aşamayabilir.. Yani mecliste grubunu kaybedebilir. Bunun sonucu, AK Parti yeniden mecliste anayasal çoğunluğa ulaşabilir.
Yani bu işin sonunda HDP ve paralel yapı Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan da olabilir.. Paralel yapı bir de terör örgütüne yardım ve yataklıktan sanık durumuna düşebilir.. İktidarı terörle ve yolsuzlukla suçlayıp, sanık sandalyesine oturtmak isterken, kendileri yolsuzluk ve terör örgütüne yardım ve yataklıktan sanık sandalyesine oturtulabilir..
Paralel yapı bunu bildiği için bu günlerde boş durmayacak, fazla mesai yapacak.. AK Parti, Erdoğan ve Davudoğlu’na yönelik yeni komplolar tezgahlamaya, Erdoğan’la Davudoğlu arasında fitne çıkartmaya çalışacaklar. AK Parti’den kurtulmak için her yolu deneyecekler. Aslında AK Parti’yi ele geçirmek istiyorlardı. Olmayınca düşman oldular.
Uzun bir aradan sonra Fuat Avni’nin yeniden göreve çağrılması boşuna değil. Ama saldırmak için mecalleri de kalmadı. Çoğu kendini kurtarma derdinde. Henüz bir mali sıkıntıları yok, ama atık stoktan tüketiyorlar, şirketlerini, gayrimenkullerini satıyorlar. Amerika’daki bankaları üzerinden en azından finansal açıdan zaaf içinde olmadıklarını, vaziyeti kontrol ettiklerini göstererek kendi tabanlarında güven oluşturmaya çalışıyorlar.
AK Parti sonrasını planlayamayanlar şimdi Gülen sonrasını kendi aralarında kendi geleceklerini konuşmaya başladılar, ama bu konuda görüş birliği yok. Gülen’in yerine geçecek 2. bir adam olmaması örgütün adamlarını kara kara düşündürüyor..
Ve tabii, eğer ABD Gülen’i iade edecek olursa ne olacak.. Bu kolay değil, ama imkansız da değil. Bu konu da ABD’de bir iç politika sorunu haline de gelebilir. İrangate gibi, Watergate gibi bir skandala dönüşebilir bu olay.. Bu olay sadece bir örgütü değil, BOP çerçevesinde ilk etapta bölgedeki 22 ülkenin rejim, sınır ve iktidar yapılarını ilgilendiren bir sorun.. Bu İslam’a karşı sopa değil, havuç politikası idi ve 25 yılda, yüz milyarlarca dolara maloldu. Öyle hemen üstü örtülecek, tasfiye edilebilecek bir olay değil. 100’den fazla ülkede 1000’lerce okul, şirket, basın kuruluşu, dernek gibi organizasyon sözkonusu bu örgütle ilişkili... Bu konu Amerikan seçimleri sırasında gündeme gelebileceği gibi, seçimden sonra da gündeme gelebilir.
Paralel yapı sadece Türkiye’nin değil, ABD’nin ve hatta dünyanın başının belası. Bu iş İsrail’i de, Vatikan’ı da, Almanya, İngiltere, Fransa’yı da ilgilendiriyor.. Yani sadece Türkiye ile, Türkiye’de başlayıp biten bir olay değil. Hele Gülen’le başlayıp biten bir olay hiç değil. Gülen bu senaryonun taşeronu.. Darbe senaryoları, derin komplolar, istihbarat savaşları, terör, kayıtdışı ekonomi tekmili birden bu kirli oyunda sözkonusu. Hedef ülke tek başına Türkiye değil. Türkiye, pilot, rol model, mihver ülke.
Şunu da belirtmem gerek ki, tek bir paralel yapı yok.. Paralelcilerin başına gelenler, ötekilerin de gözünu korkutmuş olmalı ki, seslerini kestiler.. HDP’nin arkasındaki Nişantaşı cemaati de artık seslerini kıstı.. Kimse artık Ergenekon’un ya da paralelin gönüllü avukatlığına soyunmuyor. CHP, MHP desen kendi derdinde, bir de bu partileri, bugünkü hali ile, kendi tabanlarında ve sokakta ciddiye alan fazla kimse kalmadı. Bundan sonra da onlar için gelecek günler geçen günleri aratacak gibi.
Bugün artık paralel yapı PKK’nın, PKK paralel yapının umudu. Her ikisi de hayallerini gerçekleştirmek için AK Parti’den kurtulmayı hayal ediyor.
Bu konuda CHP de, MHP de aynı hayal ile avunuyor.. Gezi’deki koalisyon bugün bu anlamda akademisyen bildirisi ile yeniden canladırılmaya çalışılsa da, sonuç ortada..
AK Parti yürüyüşünü sürdürüyor.. Terör de paralel yapı da bitirilecek. Anayasa da değişecek, başkanlık sistemine de geçilecek, birileri istemese de.
Şimdi o bildiriye imza atanlar, bakalım direnebilecekler mi? O bildiriye imza atan başkaları çıkacak mı? Bu bildiriyi yazan “ben yazdım” diye ortaya çıkabilecek mi? Kimmiş bu zat bir görelim. Bu bildiriyi kimlere danışarak hazırlamışlar? Gerçek ortaya çıktığında bildiriye imza koyan saf birtakım akademisyenler pişman olacaklar ama korkarım geç kalacaklar.
Bu bildiri çok önceden hazırlanan bir eylem planının parçası idi.. Sureti haktan gözükseler de aslında bu haliyle terör örgütünün ameline hizmet eden bir bildiri idi ve bu işe sağ, sol, liberal, paralel herkesten birilerini bulaştırmışlardı. Tek ortak özellikleri vardı, Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı. Tezgah, hazırlayanların elinde patladı. Deşifre oldular. Plan geri tepti.
Derin global senaryo çöktü. 40 yıllık PKK ve 25 yıllık paralel örgüt birlikte çöktü. Her iki örgüt için de yolun sonu. Bugünden yarına hemen tasfiye olmayacaklar ama, artık bundan sonrası için gelecek günler geçen günleri aratacak onlar için. “Derin aile”nin kadrosunda “hoca efendiler” de var, “terör örgütleri” de.. Politikacısı da var, sermaye sahibi de, bürokratı, bilim adamı, sanatçısı da var.. Bunların vefası yok. Deşifre olup, iş göremez hale gelenlere merhamet etmezler. Bakalım bunları ne yapacaklar. Selâm ve dua ile..
Abdurrahman Dilipak Yeni Akit 21.01.2016

Ocak 20, 2016

Erdoğan'dan Kılıçdaroğlu'na Cevap: Namus ve şeref fukarası

Müslümün parçasını birde bu dayıdan dinleyin Bana Kara Diyenler

Kim, sana ne ihale verdi Kılıçdaroğlu?

Kim, sana ne

 ihale verdi 

Kılıçdaroğlu?

Kemal Kılıçdaroğlu'nun üslubundaki çirkinleşmeye ve çirkefleşmeye dikkat ediyor musunuz? Hakaret, seviyesizlik,hınç psikolojisi, öfke nöbeti, mahalle kavgası üslubu, adını ne koyarsanız koyun, bir dibe vurmuşluğu, bir tükenmişliği siz de farketmiyor musunuz?

Hakaretleri bile ısmarlama bir söylemden araklanmış. Suçlamaları bile bir projenin parçası. CHP Kongresi'ndeki “diktatör bozuntusu” ifadesi, dün yine benzer cümleleri tekrarlaması, önümüzdeki günlerde başlatılacak yeni tür savaşın ipuçlarına işaret ediyor. Anlayacağınız o kendi sözlerini söylemiyor, kendisine ihale edilen bir siyasi söylem için alıştırma yapıyor.

Bu üç değerden de yoksunsa ne yapsın!

Kişisel hıncı, seviyesiz üslubu, siyaset dili, iş tutuş tarzı derinlemesine bir sorgulanmaya muhtaç. Bunun psikolojiksebepleri olduğu kanaatindeyim. Bıraktık bir anamuhalefet partisini yönetecek birikimi, bıraktık Türkiye için siyasi tezler üretebilme kabiliyetini, bıraktık toplumsal öncü olma niteliğini, bu siyaset dilini kendine yediren kişinin psikolojisi gerçekten merak konusu.

Bir siyasetçi lider olabilmeli, olamıyorsa değer üretebilmeli onu da yapamıyorsa saygınlığa yatırım yapmalı. Bunu da beceremiyorsa, bu açığı kapatmak için hakaret ve küfürleresığınıyorsa gerçekten vahim bir durumdan söz edebiliriz.

Varacağı yer bir örgüt hücresidir

Bu üç değere de sahip olamayan siyasetçi, bu yönde çaba harcamak yerine böyle bir arayıştan vazgeçebiliyorsa o siyasetçi de, başında bulunduğu parti de hızla marjinalleşipiktidar hedefinden uzaklaşacak, er geç başka bir yapıya dönüşmek zorunda kalacaktır. Varacağı yeri tahmin etmek güç değil. Kılıçdaroğlu'nun siyasi kimliğini oluşturan faktörlere bakarsanız, bu gidişin sonu ya Kandil'dir ya da DHKP-C veya bir başka örgütün hücresidir.

Nasılsa artık bütün bu örgütler birleştirildi ve Türkiye'ye karşı ortak savaşa sokuldu. Nasılsa hemen bütün örgütleri içine alan yeni bir“Çatı” kuruldu. Nasılsa CHP içinde bazıları bu örgütlere üye ya dasempatizan. Onları ve eylemlerine, saldırılarına, Türkiye ile hesaplaşmalarına gizliden sempati duyuyor.

Nasılsa Kılıçdaroğlu'nun tavrı ve söylemi bu örgütlericesaretlendirecek unsurlar içeriyor. Siyasi kimliği ve kişiliği hiçbir zaman bu örgütlere karşı açıktan tavır alacak kadar cesur olmadı.CHP'yi örgütler çiftliğine dönüştürdü.

Beceriksizliğin örtüsü küfremektir

Terör ülkeyi kasıp kavururken, Güneydoğu'da bir tür işgal girişimiyaşanırken, Türkiye'yi Suriyeleştirme çabaları güç kazanırkenTayyip Erdoğan'ı hedefe koyup öfke pazarlayarak neyi kamufle ediyor sanıyorsunuz? Bir kez teröre, şiddete, ülkenin felçedilmesi fikrine açık tavır aldığı görülmemiştir. O hiçbir zaman Türkiye'nin ana eğilimlerine, hassasiyetlerine destek vermemiş, onlara yakın durmamış, endişelerini paylaşmamış her zaman uçlarda, tehlikeli cephelerde gezinmiştir.

CHP içi entrikalara girmiyorum bile. Beni ilgilendiren Türkiye'nin kurucu partisine bir şekilde genel başkan olan bir kişinin, Türkiye'nin ortak paydasından uzaklaşıp marjinal yapılara yakınlık duyması, onların yanında görünmesi talihsizliğidir. Böyle bir kişinin başında olduğu bir siyasi parti hiçbir zaman bu ülkede iktidar arayışının parçası olmayacaktır.

Devlet iktidarı, millet iktidarı yerine başka iktidar araçları ile anılacak, ve o siyasi partiyi hızla tüketip çölleştirecektir. Çünküsiyasi tükenmişliğin, üretememenin, kabiliyetsizliğin kamuflajı küfür, hakarettir. O, bunların arkasına sığınarak, hem bir yerlere yaranmaya çalışmakta hem de kendini korumaya almaktadır.

Yüz yıl sonra yine Türkiye korkusu..

Bu kadar yalan söyleyen, bu kadar palavra atan, siyasi seviyeyi böylesine düşüren adamın dilinin dolaşması ve “Allah'tan korkmuyoruz” gafına imza atmasına ne desek? Allah doğruyu söyletmiş mi desek!

“Diktatör bozuntusu” bir proje söylemdir. Bu söylemin nerelerden çıktığı, nasıl pazarlandığı, neyi amaçladığı biliniyor artık.Batı medyasında başlatılan ardından içeride bazı yazarlara servis edilen, Türkiye'ye yönelik en büyük baskı, yıldırmakampanyasının malzemesi haline getirilen bir söylem bu.

Türkiye'ye istediklerini yaptıramayanların, onu teslim alamayanların, onu istedikleri gibi yönlendiremeyenlerin, ona diz çöktüremeyenlerin yüz yıl sonra “Türkiye korkusu” yaşayanların paniğini yansıtan bir söz.

İki darbe girişimi ve hep o söylem

Gezi adı altında servis edilen sokak terörü ile darbe girişimi de işte bu çevrelerce hazırlanıp pazarlanmıştı. Erdoğan'ı devirip, o siyasi kadroyu tasfiye edip Türkiye'yi yeniden vesayet altına alacaklardı. O söylemi en çok kullanan kişiler o sokak terörüne en fazla destek veren hatta yöneten kişilerdir.

17 Aralık gibi, devlet içi istihbarat ağı üzerinden servis edilen darbe girişiminin amacı da Erdoğan ve bugünkü siyasi aklı, kadroyu tasfiye girişimiydi ve bir çokuluslu müdahaleydi. O söylemin, bu darbe girişimini destekleyen ve yönetenlerin en fazla kullandığı söylemolması da oldukça dikkat çekiciydi.

Çünkü iki darbe girişimi de, aynı çevrelerce geliştirilmiş, aynı hedeflere yöneltilmiş ve aynı söylemler üzerinden pazarlanmıştı. Bu ikisinden uzak görünüp de o söylemi kullananların büyük çoğunluğu aslında iki darbe girişiminin içinde de yer almaktadır, bir siyasi söylem ihalesi kapmışlardır.

Terör örgütleri de bu dili kullanıyor

Kılıçdaroğlu'nun bütün siyasi hesabını bu söylem üzerine kurması bu yönden sadece kişisel hınçla sınırlı değildir. Dikkat edin Demirtaş da aynı söylemi kullanmaktadır. Bu kişiler, ellerinde silah Türkiye'ye teröre boğanların sözcüleri bile aynı söylemi kullanıyorsaPKK'ya destek veren o bildiriye imza atanlar aynı söylemi kullanıyorsa, oturdukları yerde millete ayar veren“aydın” dokunulmazlığına sığınanlar aynı söylemi kullanıyorsa, PKK ve diğer terör örgütleri bile aynı söylemi kullanıyorsa bu işteki tuhaflığı siz de farketmiyor musunuz?

Türkiye karşıtı şer ittifakının siyasi söylemidir bu. İçinde her türlü yapıyı barındıran, ama ağırlıklı olarak terör üzerinden ülkeyi vuran bir dış müdahale söylemidir.

Kimin gücüyle had bildiriyorsun!

Bu yüzden Kılıçdaroğlu'nun agresifleşmesi, bu çirkin siyasi dile sarılması bir projedir. Muhtemelen yakında ağırlıklı olarak terör üzerinden, Türkiye'yİ çevreleyenler üzerinden yeni bir iç müdahale senaryosu sahnelenecek.

Yeni bir savaş başlatılacak.

Örgütler ortak hareket ettirilecek.

Bazı yazar-çizerler harekete geçirilecek.

Yine Erdoğan ve onun şahsında Türkiye'nin büyük yürüyüşü hedef alınacak. Gezi, 17 Aralık, “Terör”den sonra yeni çokuluslu müdahale başlatılacak.

Anlaşılan Kılıçdaroğlu da bu yeni müdahalede örgütler gibi ihalealmaya soyunmuş, ısınma turlarına başlamış. Böyle giderse o da “iç işgal” girişiminin bir parçası olacak. Yüzde 52 oy almış bir Cumhurbaşkanı'na “had bildirme” tehdidi yapan bir adam, arkasına bu yüzde 52'den daha güçlü kimi almış olabilir.

Ama biz, o yüzde 52'nin tarih değiştirecek bir güç olduğuna inanıyoruz. Bunu sen de öğreneceksin Kılıçdaroğlu…
İbrahim Karagül 20.01.2016 Yeni Şafak

Ocak 19, 2016

Kılıçdaroğlunun Allahtan Korkmayan Gafı

TEŞEKKÜR EDERİM ALLAHIM!!!

Tayyip Erdoğanı Ağlatan Ezgi-Ömer Karaoğlu-Yolmu Dayanır

İmzacılar! 

1 Kasım’da o cevap verildi, yine verilir!

Önce bin 128 kişinin teröre arka çıkan bildirisi, ardından sinemacı ve edebiyatçı adı altında yürütülen destekkampanyaları hiç de hafife alınacak bir tavır değildir. Kronikleşen hınç psikolojisinin ötesinde bu tavır, Türkiye'nin ve coğrafyanın içinde bulunduğu sıkıntılarla birlikte düşünüldüğünde bambaşka birresim çıkıyor ortaya. Ve bu, gözalıcı renklerle, süslü cümlelerle boyanmış “düşmanca”, “haince”, “sinsice” çizilmiş bir resim.

Türkiye içinde yaşanan krizi, “terör” adı altında Türkiye'nin bir bölümünde yürütülen işgal girişimlerini, sınırlarımızın hemen güneyindeki kaos fırtınasının yansımalarını, ülkemizi rehin almaya dönük karmaşık müdahaleleri dikkatle izlediğinizde, ortada “ifade özgürlüğü” ile tartışılacak bir şey olmadığını, ciddi bir tehdidin Türkiye kamuoyuna pazarlanmasının söz konusu olduğunu ve buradaki tavrın açık bir “cephe tavrı” olduğunu göreceksiniz.

Kürt meselesi değil, terör değil, yeni savaş dalgası

Az sayıda “saf” belki bilmeden imzalamış olabilirler ancak bu işmahiyeti, çıkış gerekçesi, organizasyonu, ana omurgası ve Cizre'de terör örgütünün kullandığı silahların menşei kadar yabancıdır. Oralardaki işgal girişimi kadar Türkiye düşmanıdır. Suriye'de oluşturulan Türkiye karşıtı çokuluslu ortaklık kadar tehditdoludur.

“Barış” adı kullanılarak servis edilen toplumsal ayrıştırma projeleri, terör ve “işgal sözcülüğü” belki geçmiş dönemlerde bir karşılık bulabilirdi. Çünkü o dönemlerde bu işlerin arkasındaki kötü niyet o kadar açık seçilemezdi. Çünkü saflar netleşmemiş, kriz yayılmamış,cepheler keskinleşmemiş ve Türkiye hiçbir zaman bugünkü kadar hedef alınmamıştı.

Türkiye ilk kez açık savaşla tehdit ediliyor. Şehirleri ve kasabaları işgal ediliyor. Suriyeleştirmek isteniyor. Artık “terör” kavramı ile tartışılmayacak ölçüde bir yakın tehditten söz ediyoruz. Kürt meselesi ile alakası olmayan bir savaş dalgasından söz ediyoruz. Terör ve Kürt meselesi ile tartışmanın çok ötesine taşınan birharita çalışmasına tanıklık ediyoruz.

1 Kasım'da o cevap verildi, yine verilir!

Ve insanlarımız bu tehdidi anladı, tanımladı, ülkenin ve milletin ne ile yüzleştirilmek istendiğini gördü. 1 Kasım'da milletin verdiği cevap budur. 1 Kasım'da millet ülkenin kaderine bu yüzden el koymuştur. Tehdit hissetmiştir, tehlikenin yakınlaştığını farketmiştir, oyunu çözmüştür.

İşte bu yüzden, her şey bu kadar açıkken, bir takım insanların “barış” kavramının arkasına gizlenerek yürüttüğü sinsiliğinanlaşılamayacağını sanması bütün ülkeyi aptal yerine koymasıdır. Oturdukları yerden ahkam kesenlerin, PKK üzerinden yürütülen işgal girişimlerine arka çıkmaların artık kendilerini kamufle etme becerileri yoktur, olmayacaktır.

Çünkü artık mesele PKK değildir, çokuluslu bir ortaklıktır. İçeriyi dizayn etmeye, bugünkü siyasi anlayışı tasfiye etmeye, ülkeyi yeniden sınırların için hapsetmeye hatta daha da küçültmeye dönük, Batılı ve Doğulu istilacıların ortak olduğu bir müdahaledir.

7 Haziran oyunu kuruyorlar

Böyle bir durumda durduğunuz yer, aldığınız pozisyon, kullandığınız dil, ürettiğiniz söz sizi ele verir. Böyle bir dönemde kendinizi gizleyecek yer yoktur, herkesin her tavrı sorgulanabilir, tanımlanabilirdir.

Bu sinsiliğin arkasındakilerin hepsi artık bunun terörle, Kürt meselesiyle alakası olmadığını pekala bilmelerine rağmen, Türkiye'yi üniversitelerden başlayan yeni kriz dalgasına sürüklemek, iç toplumsal direnci zayıflatmak, hepimizin kafasını karıştırmak ve bu belirsizlik oluşturup terör üzerinden iç işgal ortamı sağlamayı amaçladığını biliyoruz.

7 Haziran öncesi de bu oyunu oynadılar. Belli oranda başardılar da. 1 Kasım'da oyun bozulunca yeniden 7 Haziran ayak oyunlarına döndüler. Hedef aynı, yöntem aynı, araç farklı. Terörle vur, psikolojik operasyonlarla zihinleri felç et, tahrik edici kavramlarla oyun kur.

“Türkiye cephesini açın, biz hazırız”

Otuz yıldır terör üzerinden, Kürt meselesi üzerinden ekmek yiyenlerinstatü kazananların, itibar görenlerin siyaseti de, toplumu da ne çıkmazlara sürüklediğini görmüyor muyuz sanıyorlar. Bu“piyasa” zayıflayınca da “açık savaş”ın içerideki pazarlamacılarına dönüştüler. Buradan bir çıkış yakalamaya, yeni bir “pazar”oluşturmaya, kaybolan statülerini yeniden kazanmaya, kendilerinestratejik değer üretmeye çalışıyorlar. Bütün bunlar birer ihale davetidir.

“Biz hazırız, bize verin” çağrısıdır. 7 Haziran öncesi “Şartlar oluştu, Türkiye cephesini açın” talimatını alanlar, bugün yeni bir talimat almış gibi. “Evet, o cephe ortada duruyor, terörle Türkiye'yi içeriye yönlendirdik, Suriye'de zayıflattık, birkaç devleti karşısına diktik. Öyleyse başlayın” talimatı almış gibi. Bazıları bu talimata göre pozisyon alıyor şimdi. Cephede kendine yer buluyor, kendini azarlıyor.

Terör de, imzacılar da vekalet savaşı veriyor

Unutmayın, Türkiye içinde şekillenen yeni cephe ile sınırlarımızın dışında şekillenen ortak cephe aynıdır. Suriye'de Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışan devletler ve örgütler nasıl ortak çalışıyorsa, yeni bir “terör çatısı” kurulmuşsa, içeride de PKK ve bu imzacılar da ortak çalışıyor. PKK ne kadar açık savaşın parçasıysa, ülkeye ve millete kurşun sıkıyorsa, artık bu saldırıları Kürt meselesi yerine bir vekalet savaşı için yapıyorsa bu imzacılar da ülkeye ve millete kurşun sıkmaktadır, onlar da “vekalet savaşı”yürütmektedir. Unutmayın, “imzacılar” bu işin fitilidir. Devamı gelecektir, kampanyanın bir adım sonrasına hazır olun, çok yakında kendini belli edecektir.

Terör üzerinden Türkiye'yi durdurmaya çalışanlar, örgütlere silah sağlarken bunlara da iç karışıklık ihaleleri dağıtmaktadır. Irak hükümetine verilen silahlar, Suriye'de PYD'ye verilen silahlar nasıl Kobani üstünden Cizre'ye sokuluyorsa, o silahlarla nasıl Türkiye vuruluyorsa, bunlar üzerinden de ülke hedef alınmaktadır, kurşun yağmuruna tutulmaktadır.

PKK ile, PYD ile diğer örgütleri birleştirenler, onları tek cephe haline getirenler, onlara silah ve lojistik sağlayanlar, bu cephe üzerinden Türkiye'yi vuranlar, ülkenin bir bölümünü işgale girişenler, üniversiteler üzerinden, bazı sosyal çevreler üzerinden yeni yeni cepheler biçimlendiriyor.

Size asla saygı duymayacağız

“Türkiye saldırı altındadır” derken, “bu terör değil işgal girişimidir” derken, “iç işgal” kavramı üzerine uyarılar yaparken, bütün bunlara karşı “acımasız direniş” çağrıları yaparken anlatmak istediğim budur.

“Linç kampanyaları başlatıldı”“Siyasi iktidar hedef gösteriyor” söylemlerini umursamayın. Onlar bu söylemleri birkalkan olarak kullandı hep. Siyaset eleştirmeyecek, gazeteler eleştirmeyecek, vatandaş tepki göstermeyecek ama onlar istediklerini yapacak. Terörle kucak kucağa Türkiye'yi tuzak kuracak. Oturdukları yerden ahkam kesip hepimize ayar verecek. Kim oluyorsunuz siz?

Size neden saygı duyalım, neden ciddiye alalım, neden masumolduğunuza inanalım? Bir kez olsun bu ülkenin, milletin lehine bir şey yaptınız mı, bir kez olsun bu ülkeyi savundunuz mu, kendinizi ona ait hissettiniz mi, bu millete saygı duydunuz mu?

Terör PR'cılarının, terörün silahı üzerinden ülkeyi vuranların, millete hakaret edenlerin, o örtülü operasyonlarda yer alanların bize söyleyeceği söz yok artık. Onlar sözlerini bir kurşun gibi kullandılar çünkü ve kurşunları artık bitti.

Türkiye direnirse vurun, parçalara ayırın, küçültün

“Yüzyıllık parantez” ifadesi basit bir ifade değil. “Son kurtuluş savaşı” ifadesi sıradan bir cümle değil. İşte onlar bu sözlere savaşaçtılar. Yüz yıl sonra Türkiye'yi durdurma kampanyalarına kurşun asker oldular. PKK adına konuşsalar da aslında çok daha büyükefendiler adına savaşa giriyorlar.

O efendiler, bütün cephelerden ülkeyi kuşatıp Türkiye'yi durdurmaya çalışan çokuluslu paylaşımın mimarları. Bu paylaşımdaTürkiye'yi devre dışı bırakmaya, direnirse vurmaya, küçük parçalara ayırmaya ve Anadolu'nun haritasını yeniden çizmeye çalışıyor. Bunun için de Gezi teröründen beri yeni formatlayıp formatlayıp servis ettikleri “önce içeride tasfiye”planının unsurları bunlar.

Onlar işte bu büyük cephenin figüranları..

Bu türleri yüz yıldır biliyoruz. Hep vardılar, hep olacaklar. Ama ilk kez karşılarında koca bir millet, güçlü bir siyasi irade, derin bir toplumsal hafıza çıktı.

Emin olun, bu sefer başaramayacaklar.
İbrahim KARAGÜL 19.01.2016 Yeni Şafak

Ocak 18, 2016

KIZ İSTEME HİKAYESİ


KIZ İSTEME HİKAYESİ

Bir kiz isteme olayinda, kizin babasi erkek tarafina söyle der: Efendi benim kizi isteyen Çok sizin neyiniz var neyiniz yok?
Delikanli girer söze: Rahim ve Rahman olan Allah AÇ birakmaz kendisini zikredeni. O Alim dir.
Günaha düstügümüzde ve pisman oldugumuzda Gaffarligini gösterir.
Gece Çalistigim yere El Hafiz der öyle girerim.
Neyiniz var diyeceksiniz.
Hiç bir seyim yok. Çünkü O dur Malik-ül Mülk.
Ya paran biterde karanlikta kalirsaniz diyeceksiniz,( En Nur ) deriz aydinlanırız.
Kizimi asla birakmayacaksin derseniz, söz veremem Çünkü kullar degil, Haliktir Baki olan. Varsin kimse sevmesin bizi Vedud kafidir.
Kizim senden birsey gizlerse naparsin demenize gerek yok.
Yüregi el veriyorsa istedigini yapsin Rabbim Basirdir es Sehid dir. Her seyi bilir.
Yani kisacasi bir Rabbim var birde Rabbimin en sevgilisi s.a.v. benimde kizinizdan isteklerim var.
Nur süresi 31. Ayeti yasayacak. Edepli olacak.
Beni sevecek, ölene kadar ellerimi birakmayacak. benim uykum agirdir.
Sabah namazina kalktiginda beni gerekirse vura vura uyandiracak.
Baba girer söze: iyisin hossun, peki basinizi sokacak bir eviniz varmi?
Delikanli cevap verir: yok dersem kizinizi vermeyecekmisiniz?
Baba: hayir evlat, ben ev yaptiracagim yeterki sen kizimi al..