7.1.24

KELİME-İ TEVHİD NEDİR

 Kelimei tevhid, İslam dinindeki temel inançlardan biridir. Kelime-i Tevhid, "tevhid kelimesi" olarak da bilinir ve "birleştirme, birleşme, bir olma" anlamına gelir. İslam inancına göre, bu ifade şu anlamı taşır: "La ilahe illallah, Muhammeden Resulullah" yani "Allah'tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah'ın elçisidir." Kelime-i Tevhid, İslam'ın en temel öğretilerinden biri olarak, Allah'ın birliğine, onun tek ve eşsiz varlık olduğuna ve Muhammed'in de onun son elçisi olduğuna dair bir ifadedir.



 Kelime-i Tevhid, İslam'ın en önemli inançlarından biridir ve şu şekilde detaylandırılabilir:


1. **"La ilahe illallah" (Allah'tan başka ilah yoktur):** Bu kısım, İslam'ın temel inancını ifade eder. İslam'a göre, yalnızca Allah'a ibadet edilir ve O'nun başka hiçbir tanrısı yoktur. Allah, tek ilahtır ve tüm kudret ve egemenlik O'na aittir.


2. **"Muhammeden Resulullah" (Muhammed Allah'ın elçisidir):** Bu kısım, İslam peygamberi Muhammed'in, Allah'ın son elçisi olduğunu ifade eder. Müslümanlar için, Hz. Muhammed'in getirdiği öğretiler, Allah'ın vahyi olan Kuran'ı tebliğ etmek için gönderilmiş önemli bir elçidir.


Kelime-i Tevhid, bir Müslümanın iman ettiği temel öğretilerden biridir ve İslam'ın birleştirici ve temel öğretilerini özetler. Müslümanlar, bu ifadeyi inançlarının merkezi bir parçası olarak kabul ederler ve günlük ibadetlerinde, dua ve zikirlerinde sıklıkla kullanırlar. Bu ifade aynı zamanda İslam'ın birliğini ve Allah'a olan bağlılığı vurgular.

5.1.24

SARIKAMIŞ HAREKATI

  Sarıkamış Harekatı, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı sırasında Rusya'ya karşı gerçekleştirdiği bir askeri harekattır. 1914-1918 yılları arasında gerçekleşen I. Dünya Savaşı'nda Rusya'nın Osmanlı İmparatorluğu'na karşı geniş bir cephe açması üzerine, Osmanlılar da Rusya'nın Kafkas cephesinde bulunan askeri birliklerine karşı bir saldırı düzenlemeyi planladılar.


Osmanlı'nın Sarıkamış Harekatı, Aralık 1914'te başladı. Ancak kötü planlama, lojistik eksiklikler, zorlu hava koşulları ve dondurucu soğuklar sebebiyle büyük bir felakete dönüştü. Askerlerin büyük kısmı donarak, açlık ve hastalıktan dolayı hayatını kaybetti. Bu felaket sonucunda Osmanlı ordusu büyük kayıplar verdi ve harekat başarısız oldu. Bu, savaş boyunca Osmanlı İmparatorluğu'nun moralini ve savaş gücünü olumsuz etkileyen önemli bir olay olarak tarihe geçti.

Tabii, Sarıkamış Harekatı, Osmanlı İmparatorluğu'nun Rus İmparatorluğu'na karşı gerçekleştirdiği büyük bir saldırıydı. Harekat, Enver Paşa'nın komutasındaki Osmanlı 3. Ordu'sunun, Rusya'nın Kafkasya'daki topraklarını ele geçirme amacıyla başlatıldı.


Ancak, harekat sırasında ciddi hatalar yapıldı. Planlama ve lojistik eksiklikler, askerlerin zorlu doğa koşullarına uygun donanıma sahip olmaması ve erzak sıkıntısı gibi birçok faktör, Osmanlı ordusunun ağır kayıplar vermesine ve stratejik hedeflerine ulaşamamasına sebep oldu.



Harekat, Aralık 1914'te başladı ve çok hızlı ilerlemeler kaydedilerek Rus mevzilerine yaklaşıldı. Ancak, dondurucu soğuklar ve kar fırtınaları, askerlerin zorlu hava koşullarında donarak, açlık ve hastalıklar yüzünden binlercesinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu felaket sonucunda Osmanlı ordusu büyük ölçüde zayıfladı ve geri çekilmek zorunda kaldı.


Sarıkamış Harekatı, Osmanlı İmparatorluğu'nun I. Dünya Savaşı'ndaki askeri başarısızlıklarından biri olarak kabul edilir. Harekatın kötü planlama ve uygulaması, Osmanlı İmparatorluğu'nun savaş boyunca yaşadığı kayıpları ve zorlukları daha da artırdı.

3.1.24

FARKINDAMISINIZ!!!

 Farkındamısınız!!!

Ülkemize operasyon çekmeye çalışanlar hassas noktaları kaşımaya başladı. Bunu bir mitingde, spor karşılaşmasında yada sırandan bir iş gününüzde karşınızda bulabilirsiniz.


Ortalığı nasıl karıştırız, milleti nasıl galeyana getiririz derdindeler. Çok şükür ki milletimiz bu tür olaylara prim vermiyor. Milletimiz asla ve asla provokatörlerin ekmeğine yağ sürmemelidir.

-Anladığım kadarıyla meydana gönderilen maşa, kelimei tevhid bayraklı birini yumruklayacak, kalabalık galeyana gelip yumruklayan genci linc etmeye kalkacak ve olayların fitili ateşlenecekti. Mağdur vatandaşın vakur duruşu provokatörün ve arkasındakilerin oyununu bozmuştur. Ben şahsen bu olaya asla bireysel bir eylem olarak bakmıyorum.

Milletimiz daima uyanık olmalı, kardeşi kardeşe kırdırıp, kendisi ortadan sıyrılıp bıyık altından pis pis gülüp emellerini gerçekleştirmek için her türlü yalanı, dolanı, oyunu, iftirayı mübah gören bu tiple asla fırsat vermemelidir.  Milletimizin hassas noktalarını kaşıyarak dokunuşlar yapan piyonlarına pirim yaptırmamalıdır.

Saygılarımla... -HDG-


29.12.23

DÜNYAYA YÖN VEREN KURULUŞLAR

 Dünyaya yön veren birçok kuruluş bulunmaktadır. Bunlar arasında Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Avrupa Birliği (AB), NATO gibi uluslararası kuruluşlar ve büyük şirketler, medya kuruluşları da bulunmaktadır. Bu kuruluşlar, politika, ekonomi, ticaret, güvenlik ve kültürel konularda dünya çapında etkili olabilirler.

Tabii, dünyaya yön veren bazı kuruluşlar ve bunların etkileri hakkında daha fazla bilgi verelim:



1. **Birleşmiş Milletler (BM)**: Uluslararası barış ve güvenliği sağlamak, insan haklarını korumak, uluslararası işbirliğini teşvik etmek gibi amaçları olan büyük bir uluslararası kuruluş.


2. **Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF)**: Küresel ekonomik istikrarı sağlama ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomik kalkınmasını destekleme amacıyla kurulmuş uluslararası finans kuruluşları.


3. **Dünya Ticaret Örgütü (WTO)**: Uluslararası ticaretin düzenlenmesi ve ticaret politikalarının belirlenmesi amacıyla kurulmuş, dünya ticaretinde standartların oluşturulmasına yardımcı olan bir kuruluş.


4. **Avrupa Birliği (AB)**: Avrupa'da ekonomik ve politik işbirliğini teşvik eden, üye ülkeler arasında serbest dolaşımı, ticareti ve birlikte politika oluşturmayı sağlayan önemli bir kuruluş.


5. **NATO**: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü, üye ülkeler arasında askeri ve savunma alanında işbirliği sağlayan bir ittifaktır.


6. **Büyük Şirketler**: Google, Amazon, Apple, Microsoft gibi teknoloji devleri; ExxonMobil, Saudi Aramco gibi enerji şirketleri; Walmart, Alibaba gibi perakende devleri gibi büyük şirketler dünya ekonomisinde büyük etkiye sahiptir.


7. **Medya Kuruluşları**: CNN, BBC, Al Jazeera gibi uluslararası haber ajansları ve medya kuruluşları, dünya genelinde bilgi akışını yönlendirme ve önemli olayları rapor etme konusunda etkilidirler.


Bu kuruluşlar, politika, ekonomi, kültür ve toplum üzerinde doğrudan veya dolaylı olarak etki sahibi olurlar ve dünya çapında önemli kararlar alabilirler.

24.12.23

GAZZE'DE TETİĞİ ÇEKEN EL İLE ASKERLERİMİZİ ŞEHİT EDEN EL AYNIDIR

 PKK’lı teröristlerin dün Suriye’de kurtarılmış bölgelerin bazılarına sızma girişiminde bulunduğunu ve teröristlerin etkisiz hale getirildiğini söyledi.


Aynı anlarda PKK’lı teröristler Irak kuzeyinde de sızma denedi. Çıkan çatışmalarda askerlerimiz şehit oldu.

Hem Suriye’de hem Irak kuzeyinde yaşanan bu terörist sızma girişimlerini Gazze’de yaşananlardan bağımsız değerlendiremeyiz.

PKK’lı teröristler Gazze işgaline destek için İsrail ordusuna katılırken; ABD’den aldıkları silahlarla Mehmetçik’e kurşun sıkarken olayları birbirinden ayrı göremeyiz.

İsrail & ABD bölgedeki taşeronu PKK/PYD’yi hareketlendirerek, işgalci İsrail’e karşı sesini yükselten Türkiye’yi bastırmak, kendi içerisine hapsetmek istiyor.

Gazze'de tetiği çeken el ile Şehidlerimize tetik çektirenler aynıdır. merkez bellidir, kullandıkları aletler bellidir..

İsrail / ABD bölgedeki taşeronu PKK/PYD’yi hareketlendirerek, işgalci İsrail’e karşı sesini yükselten Türkiye’yi bastırmak, kendi içerisine hapsetmek istiyor..

22.12.23

YÜREĞİMİZDEKİ KANAYAN YARA SARIKAMIŞ

 Sarıkamış Harekatı, I. Dünya Savaşı sırasında 1914-1915 kışında gerçekleşmiş önemli bir askeri operasyondur. Osmanlı İmparatorluğu'nun Rus İmparatorluğu'na karşı düzenlediği bir taarruzdur. Harekat, Osmanlı'nın Kafkas cephesindeki askeri durumunu düzeltmek ve Rus kuvvetlerini zayıflatmak amacıyla planlanmıştı.



Ancak harekat, donanma ve lojistik eksiklikler, kötü planlama ve aşırı soğuk hava koşulları gibi bir dizi sorunla karşılaştı. Ordu, ağır kayıplar verdi ve planlanan hedeflere ulaşamadı. Aşırı soğuk ve donanımsızlık nedeniyle birçok asker donarak ya da açlıktan öldü. Sarıkamış Harekatı, Osmanlı İmparatorluğu için büyük bir yenilgi ve kayıp olarak tarihe geçti.

   Sarıkamış Harekatı, 22 Aralık 1914'te başladı ve Aralık ayının sonlarına doğru devam etti. Osmanlı 3. Ordusu'nun komutanı Enver Paşa, Kafkas cephesindeki Rus kuvvetlerini zayıflatmayı ve ardından Erzurum'u geri almayı hedefliyordu. Ancak harekat, bir dizi stratejik hata ve olumsuz hava koşullarıyla birlikte planlanandan çok daha kötü bir şekilde sonuçlandı.


Harekat, ciddi lojistik eksiklikler ve kötü planlama nedeniyle büyük bir faciaya dönüştü. Askerler, donanım eksikliği, yetersiz giysi ve donanım ile aşırı soğuk hava koşullarına maruz kaldılar. Birçok asker, donarak, açlıktan ya da donan ekipmanların yarattığı zor koşullar altında yaşamını yitirdi.


Ordunun büyük bir kısmı tamamen imha oldu ve geri çekilmek zorunda kaldı. Bu harekat, Osmanlı İmparatorluğu için stratejik bir hata ve ağır bir yenilgi olarak kabul edildi. Binlerce asker, harekat sırasında ya da sonrasında yaşamını yitirdi. Sarıkamış Harekatı, Osmanlı tarihinde derin bir üzüntü ve büyük bir trajedi olarak anılmaktadır.

18.12.23

OSMANLIDA YAHUDİLER

 Osmanlı İmparatorluğu, tarih boyunca çeşitli dini ve etnik gruplara hoşgörüyle yaklaşan çok kültürlü bir imparatorluktu. Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudiler, genellikle "zimmi" statüsünde yer aldılar. Bu, imparatorluğun dini azınlıklarına tanınan koruma ve belirli haklara sahip olma durumunu ifade ederdi.



Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudiler, çeşitli ticari faaliyetlerde bulundular. Özellikle Osmanlı ekonomisi için önemli olan ticarette aktif rol aldılar. Bazı Yahudi toplulukları, farklı şehirlerde (İstanbul, Selanik, İzmir gibi) yaşayıp, kendi dini ve kültürel geleneklerini sürdürdüler.


Osmanlı yönetimi genellikle dini azınlıklara karşı hoşgörülüydü. Ancak bazı dönemlerde (örneğin, belirli siyasi olayların etkisiyle) Yahudilere yönelik ayrımcılık veya kısıtlamalar da yaşanmış olabilir. Bununla birlikte, genel olarak Osmanlı İmparatorluğu, farklı dini ve etnik grupları barış içinde yaşamaları için çeşitli özgürlükler ve haklar tanıyan bir yapısıyla bilinir.



Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşüyle birlikte, modern Türkiye'nin kurulmasıyla birlikte Yahudi toplulukları da bu yeni ulus-devlette yaşamaya devam ettiler. Günümüzde Türkiye'de Yahudi topluluğu, kültürel ve dini açıdan zengin bir geçmişe sahiptir ve azınlık olarak varlığını sürdürmektedir.

   Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudilerin durumuyla ilgili olarak daha fazla bilgi verelim:


1. **Yahudi Toplulukları:** Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudi toplulukları genellikle farklı bölgelerde bulunuyorlardı. Özellikle İstanbul, Selanik, İzmir gibi büyük şehirlerde yoğun Yahudi nüfusu vardı. Bu topluluklar, kendi içlerinde farklı kültürel ve dini pratikleri sürdürüyorlardı.


2. **Ekonomik Faaliyetler:** Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudiler, genellikle ticarette etkin bir rol oynuyorlardı. Ticaretteki beceri ve uzmanlıkları, onları Osmanlı ekonomisinin önemli bir parçası haline getiriyordu. Özellikle tekstil, mücevherat, bankacılık gibi alanlarda faaliyet gösteriyorlardı.



3. **Zimmi Statüsü:** Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudiler, "zimmi" olarak adlandırılan bir statüdeydi. Bu statü, dini azınlıkların İslam devletindeki haklarını ve korunma garantilerini içeriyordu. Ancak bu statü, bazı dönemlerde değişebilirdi ve farklı liderlik dönemlerinde farklı uygulamalar görülebilirdi.


4. **Kültürel Katkılar:** Yahudi toplulukları, Osmanlı İmparatorluğu'na kültürel açıdan da katkı sağlamışlardır. Edebiyat, müzik ve zanaat gibi alanlarda Yahudi toplulukları önemli eserler üretmiş ve bu kültürel zenginliği Osmanlı toplumuna aktarmışlardır.


5. **Din ve Eğitim:** Yahudi toplulukları, dini eğitim ve ibadetlerini sürdürmek için sinagoglar inşa etmişlerdir. Ayrıca, çocuklarını geleneksel dini eğitim alması için okullar açmışlardır.


Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünden sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte Yahudi toplulukları da bu yeni devlette yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Türkiye'deki Yahudi nüfusu günümüzde azalsa da hala kültürel miraslarını ve tarihlerini sürdürmektedirler.

17.12.23

SATILIK TOPRAK!!!!

 SATILIK TOPRAK!!!! 

Herkes zannediyorki savaş falan çıkacak vatan için silahımızı, kılıcımızı alıp cepheden cepheye koşup vatanımızı, toprağımızı kurtaracağız eskisi gibi...



Hayır öyle olmayacak artık..!

Sizler çocuğum rezil olmasın şehirde büyüsün, şehirden ev, araba alayım, köyden büyük şehirlere kaçayım derken, kim olduğunu dahi bilmediğinız insanlar gelecek dedenizin babanızın size miras bıraktığı tarlaları, evleri, köyleri tek tek satın alacak, söz sahibi olacaklar. 


Siz kurak 5 para etmez dediğiniz toprağınızı 3 kuruş fazlaya sattım kar yaptım diye kasılacaksınız.


1 tane boş arazi bırakmadan işleyecekler, üretecekler, senin benim yapamadığımı yapacaklar. Bizim değerini bilmediğimiz yarım dönüm toprak dahi onların en büyük hayali.


Biliyorlarki Türkiye topraklarına adamı ters diksen düz biter.


Vatanın, topraklarımızın en büyük bekçisi, koruyucusu topraktan üreten köylülerdir.


Tarım arazileri yabancıların eline geçerse,Türk köylüsü biterse Atalarımızın bize kanıyla, canıyla, aç susuz kalarak aldığı bu toprakları

hiç savaşmadan kağıt parçası uğruna satarsak, o zaman savaşı kaybetmiş olacağız.


Yatırım yapmak istiyorsanız gidin tarla alın.

49 yıllığına dağlardan arazi mi kiralanıyor;

bunu onlara bırakmayın, siz kiralayın.

Topraktan kalkanla evi, arabayı her zaman alırsınız.


Miras başında kavga edip satılığa çıkarmayın. Paraya ihtiyacınız varsa toprağı işleyen kardeşinize satın.


Miras başında kavga edip bölüşülemeyen, mahkemelik olan tarla satışlarına gidin bakın; adliye önünde farklı bölgelerden haber alıp koşup gelen nereye çalıştığı, kime hizmet ettiği belli olmayan, yüzünü ilk ve son defa göreceğiniz insanlarla dolu.


Savaş çıkacak diye beklemeyin. Savaşın ortasındayız.


Toprak için kan veren atalarımızın, para için toprak satan torunları olduk...


Toprağınızı satmayın.....

5.12.23

DÜNYANIN İLK YERLEŞİM YERİ GÖBEKLİTEPE

 Dünyanın bilinen en eski yerleşim yerlerinden biri, günümüzdeki Şanlıurfa, Türkiye yakınlarında bulunan Göbekli Tepe'dir. Göbekli Tepe, tahmini olarak M.Ö. 9600 ile 8000 yılları arasında inşa edilmiş olan devasa taş yapılardan oluşan bir arkeolojik alan olarak bilinir. Bu, bilinen en eski bilinen tapınak komplekslerinden biri olarak kabul edilir.



Göbekli Tepe, yaklaşık 12.000 yıl önce, Neolitik Çağ'da inşa edilmiş olan bir arkeolojik alan olarak öne çıkar. Bugünkü Şanlıurfa'nın yaklaşık 15 kilometre kuzeydoğusunda bulunur.


Göbekli Tepe, dikili taşlar ve dairesel yapılar içeren bir tapınak kompleksi olarak kabul edilir. Bu yapılar, insanların avcı-toplayıcı toplumdan yerleşik tarım toplumuna geçiş döneminde bile karmaşık yapıların inşa edilebileceğini gösterir.



Bu antik alanın keşfi, insanlık tarihine ilişkin bilgilerimizi gözden geçirmemize yardımcı oldu çünkü o dönemde bu kadar büyük ve karmaşık yapıların varlığına dair önceki anlayışlarımızı değiştirdi. Göbekli Tepe, insanlık tarihindeki yerleşik yaşamın ve inşaatın ne kadar erken başlayabileceğini göstermesi açısından önemlidir.

Göbekli Tepe, yaklaşık olarak 9600 ile 8000 yıl önce inşa edilmiş olup, 20'den fazla büyük taş halkası içeren bir arkeolojik alandır. Bu taş halkaları, dikili taşlarla çevrili dairesel yapılar şeklindedir. Bu taşlar, insan veya hayvan figürleri, geometrik desenler ve kabartmalarla süslüdür.



Göbekli Tepe'nin inşa ediliş amacı hala tam olarak bilinmemekle birlikte, bu alanın dini veya törensel amaçlar için kullanıldığı düşünülmektedir. Burada yapılan kazılarda, av hayvanlarının figürleri ve insanlar arasında olası bir ilişkiyi temsil eden semboller bulunmuştur. Bazı araştırmacılar, bu alanın toplumun birlikte çalışmasını ve belirli dini ritüellerin gerçekleştirilmesini sağladığına inanmaktadır.


Göbekli Tepe'nin keşfi, insanlık tarihindeki yerleşik hayata geçiş ve kültürel gelişim konusundaki anlayışımızı önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu antik alan, Neolitik Çağ'ın başlangıcına dair bilgilerimizi genişletmiş ve insanlığın erken dönemlerine ışık tutmuştur.

3.12.23

DEMİR KUBBE NEDİR

 İsrail'in "Demir Kubbe" adı verilen savunma sistemi, kısa menzilli roket ve füzelerin hedefleri vurmasını engellemek için tasarlanmış bir hava savunma sistemidir. Bu sistem, radarlar ve hedef tespit sensörleriyle donatılmıştır. Algılanan tehditleri izler ve ardından bu hedefleri yok etmek için füze savunma sistemleriyle karşılık verir. Sistem, gelen füzeleri havada imha etmek için füzeleri ateşler. Ancak, sistemin nasıl çalıştığına dair ayrıntılı teknik bilgi ve işleyiş detayları tam olarak kamuoyuna açıklanmamış olabilir.


Elbette! İsrail'in "Demir Kubbe" savunma sistemi, kısa menzilli balistik füzeler, roketler ve havan mermilerine karşı koruma sağlamak için geliştirilmiş bir sistemdir. Genellikle Hamas tarafından atılan roket saldırılarına karşı kullanılmaktadır.


Bu sistem, radarlar, sensörler ve hedef tespit sistemleri aracılığıyla tehditleri algılar. Algılanan tehditlerin boyutunu, hızını ve tahmini düşme noktalarını belirleyerek bu bilgileri merkezi kontrol sistemine iletir. Ardından, merkezi kontrol sistemi, tehditlerin yok edilmesi için kararlar alır.


Hava savunma füzeleri, tehdit olarak algılanan füzeleri izleyerek ve onlara doğru yönlendirilerek havada etkisiz hale getirmeye çalışır. Füzeler, tehditleri yok etmek için hedeflere doğru yönlendirilir ve etkisiz hale getirilir. Ancak, bu sistemlerin teknik detayları ve tam çalışma prensipleri genellikle gizli tutulur ve tam olarak kamuoyuna açıklanmaz. Bu nedenle, sistemin tam işleyişi hakkında çok ayrıntılı bilgiye sahip olmak zor olabilir.

İsrail'in Demir Kubbe savunma sisteminin çalışma menzili hakkında kesin bir bilgi kamuya açıklanmamıştır. Genellikle, bu tür askeri sistemlerin belirli bir menzile sahip olduğu bilinir, ancak tam olarak ne kadar mesafeden tehditleri algıladığı ve etkisiz hale getirebildiği konusunda net bir açıklama bulunmamaktadır. Bu konuda kesin bilgiyi sağlamak için resmi açıklamaların veya güvenilir kaynaklardan güncel verilerin takip edilmesi gerekir.

Şeytan Sofrası 📍 Cunda Ayvalık Balıkesir


 

OSMANLIDAKİ FİLİSTİN


 Osmanlı İmparatorluğu döneminde Filistin, genellikle "Suriye Vilayeti" içinde yer alıyordu. Osmanlılar, 16. yüzyılın başlarından itibaren Filistin topraklarını kontrol altına aldılar ve uzun bir süre bu bölge üzerinde hakimiyet kurdular.


Filistin, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir vilayeti olarak Suriye Vilayeti'ne bağlıydı ve genellikle Gazze, Kudüs, Akka (Acre), Nablus, Beytüllahim ve diğer şehirleri içeriyordu. Osmanlı döneminde Filistin, kentsel merkezlerin yanı sıra tarıma dayalı bir ekonomiye sahip birçok köy ve kasabadan oluşuyordu.


Kudüs, Osmanlı döneminde dini önemi nedeniyle öne çıkan bir şehirdi. Osmanlılar, Kudüs'ün kutsal mekanlarını koruma ve yönetme konusunda özen gösterdiler. Ayrıca, Osmanlı döneminde Filistin'de farklı dini ve etnik gruplar barış içinde yaşamıştı; Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler bu bölgede bir arada yaşamış ve çeşitli dini ibadetlerini yerine getirmişlerdi.


Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, Filistin'de Siyonist hareketin yükselmesi ve Avrupa'dan gelen Yahudi göçleri, bölgede toplumsal ve politik dinamiklerde değişime yol açtı. Bu süreçte, Osmanlı yönetimi altındaki Filistin, toprak sahipliği ve kimlik konusunda çeşitli tartışmaların yaşandığı bir yer haline geldi. Bu gelişmeler, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü ve Britanya Mandası'nın bölgeyi kontrol etmesiyle sonuçlanan süreci tetikledi.

Filistin'in Osmanlı İmparatorluğu'ndaki son döneminde, 1917 Balfour Deklarasyonu'na kadar olan süreçte, Filistin toprakları Osmanlı kontrolü altındaydı. Son Osmanlı döneminde Filistin'i savunan önemli figürler arasında, İmparatorluğun yöneticileri, bölge liderleri, ve yerel halk bulunmaktaydı. Özellikle, Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde Filistin'de etkili olan kişiler arasında Şerif Hüseyin ve ailesi, Osmanlı yönetimi altında yerel liderler, aşiret liderleri ve Filistin toplumu genelinde önemli figürler yer almaktaydı. Bununla birlikte, Osmanlı dönemi sona erdikten sonra, Filistin'deki politik ve toplumsal dinamikler önemli ölçüde değişti ve farklı gruplar ve liderler Filistin'in kaderi üzerinde etkili oldu.

Elbette, Filistin tarihinde Osmanlı dönemi önemli bir yer tutar. Osmanlı İmparatorluğu, 1516'da Mısır Memlük Sultanlığı'nı yenerek Filistin'i kontrol altına aldı. Bu dönem boyunca, Filistin toprakları genellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun eyaletleri arasında yer aldı. Osmanlı döneminde Filistin, farklı dönemlerde farklı yönetim biçimleri ve idari yapılar gördü.


Osmanlı yönetimi altında, Filistin'deki yerel liderler, aşiretler ve topluluklar genellikle kendi iç işlerini yönetme yetkisine sahipti. Bununla birlikte, Osmanlı merkezi yönetimi de bölgede politik ve idari dengeyi korumak için çeşitli politikalar izledi.


Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında, Filistin'de Siyonist hareketin yükselişi ve Avrupa'dan gelen Yahudi göçleriyle birlikte, yerel Arap liderler ve halk, kendi topraklarının geleceği konusunda endişelerini dile getirmeye başladılar. Bu süreçte, Filistin'deki Osmanlı yönetimine karşı çeşitli tepkiler ve yerel direnişler de görüldü.


Ancak I. Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu çöktü ve Filistin toprakları Britanya Mandası altına girdi. Bu süreçte, Filistin'in kaderi ve yönetimi üzerinde çeşitli uluslararası anlaşmalar ve planlar gündeme geldi; bu da Filistin'in modern tarihindeki önemli dönemeçlerden birini oluşturdu.

Daha Fazla Bilgi İçin:https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/filistin-osmanlidan-nasil-koparildi/2

2.12.23

CUNDA ADASINDAKİ GÜNEŞ SAATİ


 

FERRARİYE SELLEKTÖR YAPAN HACI MURAT

 Denizli'de yaşayan Bilal Durukan abi, yıllar sonra biriktirdiğiyle elden düşme Murat 124 alır. Arabasıyla memleketine Aydın'a giderken araba arızalanır. Yolun kenarına çeker, motor kapağını açar, ne olduğunu anlamaya çalışırken bir Ferrari yanaşır:



— Hayrola hemşerim, arabanın nesi var? İstersen senin arabayı benimkine bağlayalım, çekeyim ilk tamirciye kadar.

Bilal bu teklife çok sevinir. Ara halatı ile Murat'ı Ferrari' nin arkasına bağlarlar. Ferrari' nin sahibi genç uyarır:


— Ben hız yapmayı çok severim. Eğer farkında olmadan aşırı hız yaparsam, sen selektör yap beni uyar!


Bilal

— Tamam!


Yola koyulurlar. Bir süre sonra Ferrari gaza basmaya başlar, 60.80.100 derken, Murat124 arkadan selektör yapar.

Ferrari durumu anımsar ve yavaşlar, bir sure sonra Ferrari yeniden gaza basar, 60, 80,100... Selektör yeniden anımsatır.


Ferrari yavaşlar. Yolda bu şekilde ilerlerken bir Lamborghini


Ferrari' ye yaklaşır:

— Kapışalım mı?


Ferrari yanıtlar:


— Nesine?


— 340 km. ötedeki benzinliğe ikinci varan, ilk varanın deposunu doldurur.


Ferrari hemen onaylar ve yarışa başlarlar. 120, 140, 180, 220...

O arada trafiği denetleyen helikopterdeki görevli polis, genel merkeze bilgi vermektedir:


- Komiserim, şehrin kuzeyindeki yolda trafik güvenliği tehdit altında! 3 araç yarış yapıyor.

Ferrari ile Lamborghini saatte 300 km hızla yan yana gidiyorlar, arkadan da Murat 124 onları geçmek için 10 dakikadır sellektör yapıp yol istiyor!... 😁🙃😃😆😁

Sayfayı takip ederek farklı hikayeler okuyabilirsiniz

TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİK ÖNEMİ

Türkiye'nin jeopolitik önemi, coğrafi konumuyla ön plana çıkar. Ülke, Asya ile Avrupa'yı birleştiren stratejik bir noktada bulunur. Boğazlar, Doğu ile Batı arasındaki deniz ticaretinin kesişim noktasıdır. Ayrıca Orta Doğu, Avrupa ve Asya arasında enerji nakliyatının önemli bir geçiş yoludur. Bu nedenle, Türkiye, stratejik bir geçiş noktası olmasıyla birlikte bölgesel istikrar, ticaret ve enerji nakliyatı açısından kritik bir rol oynar.


 Türkiye'nin jeopolitik önemi birkaç ana faktöre dayanır:

1. Coğrafi Konum: Türkiye, Asya ve Avrupa kıtalarını birleştiren önemli bir geçiş noktasında yer alır. Bu stratejik konum, ülkeyi ticaret yolları ve enerji hatları için kritik bir geçiş noktası haline getirir.

2. Boğazlar: İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı, Karadeniz ile Akdeniz'i birbirine bağlar. Bu boğazlar, deniz ticareti ve gemi trafiği açısından kritik öneme sahiptir. Türkiye'nin bu boğazlar üzerinde kontrolü, deniz ticaretinin ve stratejik gücünün bir göstergesidir.

3. Bölgesel Stabilite: Türkiye, Orta Doğu, Balkanlar, Kafkasya ve Akdeniz gibi bölgelerle komşudur. Bu da ülkeyi bölgesel istikrarın sağlanması ve çeşitli siyasi, ekonomik ilişkilerin yönetilmesi açısından önemli bir aktör haline getirir.

4. Enerji Nakliyatı: Türkiye, enerji kaynaklarının üretildiği bölgeler ile tüketildiği Avrupa pazarları arasında stratejik bir geçiş noktasıdır. Bu durum ülkeyi, enerji hatlarının ve boru hatlarının geçtiği önemli bir yer haline getirir.

5. NATO Üyeliği ve Stratejik Ortaklıklar: Türkiye, NATO üyesi olarak stratejik bir konumda bulunur ve bölgedeki güvenlik dinamiklerinde önemli bir rol oynar. Ayrıca, Türkiye'nin farklı ülkelerle olan stratejik işbirlikleri ve ortaklıkları da jeopolitik önemini artırır.

Bu faktörler, Türkiye'nin jeopolitik açıdan önemini belirleyen temel unsurlardır ve ülkenin uluslararası ilişkilerdeki etkisini büyük ölçüde belirler.