Dağdaki Kürt gencine mektup

Ali Nur KUTLU Yeni Şafak 22.02.2016
Bu yazı, bu satırlar sana ulaşır mı bilmem. Dağlarda, saklı mağaralarda, uzak diyarlarda böyle bir yazı, zor olsa da, sana ulaşmasını ümit ediyorum.


O ulaşılmaz dağları, mağaraları ve vadileri gördüm daha önce. Cudi, Ağrı, Süphan, Kandil, Zap, Munzur... Ülkemizin dağları, atalarımızın dağları ve ovaları... Adına ne çok türkü yakıldı, ne çok dengbej o dağlardaki hikayeleri anlattı. Şimdi savaşın ve ölümün çağrılarını yapanların adıyla anılıyor buraları.


O dağlarda ne yapıyorsun?

Ne yapıyorsun oralarda? Neden evini, ananı, babanı, kardeşlerini ve sevdiklerini terk edip, o yabanların bile zor yaşadığı dağlara çıktın?

Bu soru sana tuhaf geliyor biliyorum. Aslında yüzüne karşı sorulmamasından sana tuhaf geliyor bu soru.

O dağlarda yaşayan militanların anılarını okudum, konuşmalarını dinledim. Aslında soruya ne cevap vereceğini biliyorum: “Devrim yapmaya ve Kürdistan'ı kurmaya çıktım bu dağlara.” Böyle diyorsundur eminim.

Senin gibi binlerce Kürt genci, o dağlara ve vadilere bu yüzden götürüldü. Binlercesi daha genç yaşta ölürken, daha hayata doymamışken bu hayalle avutuldu.

Biliyorum, Kürdistan hayali süslü bir gelin gibi cazip geliyor sana.

Keşke, Mahmut Berzenci'yi, Molla Mustafa Barzani'yi ve Mahabat Kürt Devleti'nin hikayelerini okuyabilseydin. Onlar da bir gün Kürdistan devletini kurmak için verilen sözlerin, vaatlerin ve hayallerin peşinden gidip, acı gerçeklerle yüzleşmişlerdi. O dağlarda nasıl acılar çektiklerini, nasıl genç evlatları kurban verdiklerini ve sonunda büyük devletlerin nasıl onları kandırdıklarını bizzat anlatırlar kitaplarda.

Kendi ailene yabancılaştın, fark etmiyor musun?

Zap'ın mağaradan bozma sınıflarında, örgüt evine çevrilmiş kuytuluklarda verilen ağır ideoloji derslerinde, bundan çok farklı olduğunu söylediler sana. Onlar 'gelişmemiş, eğitilmemiş, aşiret kültürüyle geri kalmış Kürtlerdi' senin örgütüne göre. Siz ise, sosyalizm ve Marksizm'in bilgeliği ile aydınlanmışsınız!

Kendi ailene, kendi toplumuna, kendi yurduna ve atalarına yabancı bir ideolojiyle yoğruluyorsun. Hakkari'de, Diyarbakır'da, Cizre'de evine bir süreliğine dönsen, onlara ne kadar yabancılaştığını göreceksin. Ne ailen seni, ne sen onları tanıyabilir.

Eskiden ananın dilini konuşamadığını, yaşam hakkı tanınmadığını, Kürt diye bir halkı kabul etmedikleri için savaşmaya motive ediyorlardı seni. 'İnkar, ret, asimilasyon ve yok etmek üzerine kurulu bir düzeni' yıkmak için biliyorlardı seni. Peki ya şimdi? Devletin Kürtçe televizyon kanalında, dedenin anlattığı hikayeleri dengbejlerin ağzından Kürtçe dinlemiyor musun?

Senin yaşındakilerin özgürce Kürtçe konuştuğunu, okulda Kürtçe ders gördüğünü, üniversitede Kürt dili üzerinde uzmanlaştığını görmüyor musun?

Neden Kürt gencinin yoluna hendek kazılıyor?

Hakkarili bir genç, tıpkı İzmirli, Trabzonlu bir genç gibi siyasete girse milletvekili olabilir mi? Sonra bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olabilir mi? Yolu açık mı, yoksa kapalı mı? Selahattin Demirtaş daha fazla oy alsaydı, bu ülkenin cumhurbaşkanı olabilecek bir aday mıydı? Evet. 80 milletvekili alan HDP daha çok çalışsaydı, 280 vekil alıp iktidar olabilir miydi? Evet.

Eskiden bu yollar kapalıydı ve sen de bombalarla, keleşlerle 'özgürlük yolunu açıyoruz' diye silaha sarılıyordun. Peki şimdi? Hangi yol kapalı da yine silaha sarıldın? Neden yaşamı değil de, ölümü tercih ettin?

Söyler misin bana, Yüksekova'nın, Cizre'nin, Sur'un yollarına neden hendek kazıyorsunuz? Neden bir Kürt gencinin, ölmeden ve öldürmeden ülkenin geleceğinde söz sahibi olmasına engel oluyorsunuz? Yoksa engel olduğunun farkında değil misin?

Daha önce yaşanan çatışmalarda, ailenden bir yakınını kaybetmiş olabilirsin. Onların intikamıyla bu örgüte katılmış da olabilirsin. Peki sen, babasız bıraktığın çocukları, evlatsız bıraktığın babaları, çocuğuna doyamamış anaları düşündün mü? Mevlüde İrem, 5 yaşındaydı, PKK'nın bombalı saldırısı sonucu öldü, günahı neydi? 'Çatışma zayiatı' deyip geçenlere sor bakalım, daha kaç çocuk öldürülecek bu şekilde? Çocuk öldürerek var olan bir ideal, bir hayal olabilir mi Allah aşkına?

Kürt gencinin ölümünü sömürenleri gör artık

Seni temsil ettiğini söyleyen siyasetçilere bir bak. Mangalda kül bırakmayacak kadar çok konuşuyorlar. Ancak Diyarbakır'da, Van'da, Ankara'da oturdukları evlere, bindikleri arabalara da bak. Çocuklarının okuluna, giyimine, cep telefonlarına bir bak.

Sur'da, Cizre'de, Nusaybin'de senin yaşındakiler ölsün diye teşvik edenler, Diclekent'te kafelerden tivit atıp, ölü bedenleri sömüren milletvekilleri, siyasiler ve elitlerdir. Ölen sensin, senin ölümünden siyaset yapan, rant sağlayanlar onlar.

Bu yazıları okusan eminim, bana 'devletin ajanı, psikolojik harpçi' falan diyeceksin. Öyle biri olmadığımı bilir herkes. Ayrıca sen de, ben de, bir yazıyla insanların değişmeyeceğini biliyoruz.

Lakin binlerce kilometre uzaktan gelen Rusya, Amerika, Almanya ve İngiltere'nin desteğiyle, silahlarıyla, bir zamanlar babanın ve dedenin hatırlarının yaşadığı topraklarını kana bulamayı, hangi sebeple yapıyorsun düşün. Anadolu, senin de toprağın, senin de ülken. Diyarbakır senin şehrin. Yaktığın Kurşunlu Camii, dedenin her vakit namaz kıldığı camiydi.

Sen kendinle ve kendi geçmişinle savaşıyorsun farkında değilsin. Bir gün o yabancı devletler seni terk edecek inan, hep böyle oldu. Evine dön, kendi toprağına kan akıtma artık.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BUNU MU İSTİYORSUNUZ!!!

CEVİZ KURDU

KARİYE CAMİİ-İKİNCİ AYASOFYA

BİR GÜN BIR ÖĞRETMEN

AHLAT