Me He Pe’yi doğru okumak


 

Her şeyden önce MHP ideolojisi ve çizgisi ile devlet içinde derin bir damarın temsilcisi. Tarihsel olarak bakıldığında özellikle ikinci meşrutiyetle açığa çıkan, kristalleşmeye başlayan devlet içi ana akımlardan biri olarak sürekliliği ifade eder.

İttihat ve Terakki etrafında yeniden şekillenen ama kökleri daha eskilere varan devlet zihniyetindeki ana damarların Cumhuriyet döneminde de varlığını bir şekilde koruduğu göz önüne alındığında devlette süreklilik denilen yapının mahiyeti daha iyi anlaşılır. Bu süreklilik her şeyden önce bürokratik bir sürekliliktir. Bürokratik mekanizmaların işleyişini belirleyen devlet refleksi esas kalmak şartıyla siyasal tercihlerin yarıştığı bir sürekliliktir bu… Kendini yeniden üreten sistem içi bir dinamizmden çok devleti şekillendiren bürokratik aklın öncelenmesinden ibaret.

Eğer sistemi dönüştürmeyi, yenilemeyi önceleyen bir yapı söz konusu olsaydı bunun toplumsal ve kültürel tabanla organik ilişkileri söz konusu olması beklenirdi. Burada tam tersi olarak bürokrasinin devlet (buna statüko demek daha doğru olur) önceliklerine göre toplumu dönüştürmeyi hedefleyen bir iç mekanizma söz konusu. Piramidin tepeden tabana doğru işleyen yapısı, toplumsal dinamikleri zorlama pahasına her zaman belirleyiciliği elde tutmayı başarmıştır. Osmanlı'dan devralınan devlet içindeki üçlü ana damardan söz edeceksek bunlar; Batıcılık Türkçülük, ve İslamcılık. Bu üç ana akımın bürokratik yapıda temsiliyeti ya da bürokratik yapıdaki rol paylaşımı devletin gerekli şartlara uyumunu öncelediğini akla getirebilir. Kaba tasnifle bu ana akımların birebir toplumsal karşılıklarının olması, siyasi düşünce olarak birebir örtüşmesi ne kadar mümkün, bu tartışılabilir. Ancak en azından toplumsal karşılığını, muhatabını bulabileceği bir devlet içi yapının varlığı; muhtemel politika değişliklerinde esneklik, uyum ve dönüştürme imkanı sağlar.

Resmi ideolojik çerçeveyi zorlamadan, temel çizgileri koruyarak toplumsal mutabakat arayışı gerektiği durumlarda bu akımlardan birinin öne çıkması geleneksel devlet işleyişinden bağımsız değildir. Sadece iç politikadaki dönüşüm, uyum, toplumsal destek arayışı gerektiğinde değil çoğu zaman uluslararası konjonktürün zorlanması gerektiği şartlarda da bu ana akımlar devreye girebilir.

Devlet geleneğinin örgütleyici ve pratik aklı öne çıkaran karakteristik yapısı, bu türden alternatif kadroları, yapıları el altında tutmayı gerektirir. En azından son yüzyıllık geçmiş bu tür bir refleksin tezahürleriyle dolu.

Resmi devlet ideolojisine paralel olarak bürokrasideki ana gövdenin Batıcılık/lar oluştuğu kuşkusuzudur. Bu, her tür Batıcı akımların, tercihlerin içinde olduğu bir koalisyondur. Solculuğun Kemalizm'le kol kola olması, temelde devletin ana tercihleri bağlamında çelişkili değildir. Sonuçta bir Batıcılık tercihi olarak zaman zaman farklı akımlar, tonlar gündeme gelebilir. Türkçülük de ittihatçı gelenekten gelip Gökalpçı Cumhuriyet ideolojisinin oluşumuna katkısı göz önüne alındığında Batıcılıkla beraber devlet aklının, bürokratik işleyişin ana akımlarından biri olarak öne çıkar. Her iki ana akımın ortak paydası, sistemin Batı uygarlığından yana tercihini tartışma dışı bırakmaları ise bir diğeri de İslamcılık karşıtı olmalarıdır. Ne var ki toplumsal yapının en azından kültürel anlamda kimliğini oluşturan Müslümanlık devlet için yok sayılması imkansız olan bir zemindir. Toplumsal hiyerarşinin tepesinde olmasa da tabanını oluşturan Müslümanlık devlet içinde Müslümanların sosyal çimento işlevini örgütlemeye matuf bir güç olmasını zorunlu kılmıştır. Batıcılık -Türkçülük denklemine ek olarak İslamcı diye adlandırılan bürokratik refleks, aslında muhafazakar toplumsal çimentonun harcıdır.

Bu çerçevede MHP, her ne kadar kitle partisi olmasa da toplumda belli oranda karşılığı olan Türk milliyetçiliğinin dinamik bir unsuru olarak hep var oldu. Daha da önemlisi küçük bir parti olduğu dönemlerde bile devlet katındaki etkisi, aldığı oy oranından daha fazla olmuştur. Yani MHP'nin özgül ağırlığı tıpkı CHP'ninki gibi aldığı oy oranıyla hesaplanamaz.

Bu çerçeveden bakıldığında sistemin sürekliliği anlamında MHP ideolojisi ve MHP aklı devlet refleksini her zaman hareketin, siyasi mülahazaların önünde tuttu. Bu anlamda sol Kemalizm'le sağ Kemalizm'in zaman zaman ayrıştığı, bazen de katıştığı bir görüntü sergilendi.

12 Eylül travmasından sonra MHP'nin yeniden yapılanması, özellikle Türkeş sonrası yeni MHP'nin ortaya çıkması devletin kendini yeni şartlara uyumlandırmasından bağımsız değil. Özellikle Devlet Bahçeli yönetiminin militan Türkçülükten daha ılımlı ve uyumlu bir milliyetçi siyasal harekete evrilme sürecidir. Toplumdaki dönüşümle birlikte paralellik gösteren, gittikçe muhafazakar değerlere yaklaşan milliyetçilik akımının son dönemde devletin liberalleşmesiyle paralel dönüşüm yaşamıştır.

Son yıllarda baş döndürücü hızla oluşan siyasal kamplaşmalar, altüst oluşlar karşısında MHP, ne denli hızlı bir refleksle devlet taleplerine kendini uyarlayabildiğini gösterebilmiştir. Bu çerçevede dikkat çekici husus, muhafazakârların, devletle bütünleşmeleri adeta Türkçü damarla yarışacak hızda gerçekleştiğidir. Bu durumda muhafazakârlarla milliyetçilerin bürokratik reflekslerinin bu kadar paralel hale geldiği ender tarihsel bir süreçten geçiliyor. Üstelik Türkçü damarın ideolojik renginden fazla bir değişime gitme ihtiyacı hissetmeden, ama muhafazakârların daha da devletleşerek ve de milliyetçi reflekslere yakınlaşarak oluşan bir işbirliği gözlemleniyor.

MHP kongre taleplerini bu ikili işbirliğine karşı MHP içinden bir çatlak olarak okumalı. Resmi parti politikaları ve devlet refleksinin hükümet politikalarıyla yakınlaşmış olması temel çatlağın nedenidir. Bakalım devlet aklı mı, parti aklımı galip gelecek?
Akif EMRE
Yeni Şafak
09.04.2016



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GERİ GELSİN O GÜNLER ANNE

BİR GÜN BIR ÖĞRETMEN

AHLAT

KARİYE CAMİİ-İKİNCİ AYASOFYA