Şaşırma sırası kimde? -1 ve 2 -Şevki Karabekiroğlu

Şaşırma sırası kimde? -I- Lütfen kendi payınıza düşen şaşırma sırasını en sona saklayın....
1. 1960 darbesinden sonra CHP'yi ebediyen iktidar yapmak isteyen darbeciler demokrat parti benzeri bir parti kurulmasın, kurulsa bile başarılı olmasın diye bir takım formüller buldular. Ne var ki 1963 seçimlerinde DP'nin yerine kurulan AP' (Adalet Partisi) nin başarısına engel olamadılar. 1965 ve 1969 seçimlerini AP kazandı. Tıpkı DP gibi üst üste üç seçim kazandı. Darbeci vesayetçi zihniyet baktılar olmadı yeni bir fikir geliştirdiler. Sağ oyların tümünü topladığı için başarılı olan AP'nin içindeki milliyetçi ve muhafazakar oylar bölünürse sağ blok üçe bölünür ve CHP kazanır diye düşündüler. Kendisi de darbeci kadronun başında bulunan Alpaslan Türkeş'e MHP yi 1969 yılında kurdurdular. 1970 yılında da Erbakan'a MNP (Milli Nizam Partisi)'ni. Erbakan kendisine sunulan bu imkânın sebeplerini ne derece anladı bilemeyiz ama "okullara din dersi mecbur olmalıdır" deyince partisini 1972 de kapattılar. Erbakan İsviçre'ye gitti.
1973 seçimleri yaklaşırken katı laik- seküler – Kemalist hukukçuların işin aslını bilmeden kraldan çok kralcı geçinip dinci bir partiyi kapatması darbecilerin işini bozdu. Hava Kuvvetleri komutanını İsviçre'ye saldılar. Erbakan'ı getirdiler ve Milli Selamet Partisi'ni kurdurdular. Amaç hasıl oldu. Zira sağ oylar bölününce CHP birinci parti oldu. 185 milletvekili CHP kazandı. 48 milletvekili MSP aldı, 48 milletvekili de Demokratik Parti aldı. DP derin yapılar tarafından AP den kopartılan ve başına da Ferruh Bozbeyli'nin geçtiği kukla bir partiydi. MHP de üç vekil çıkardı. Plan CHP'yi iktidar yaptı. CHP + MSP koalisyonu kuruldu.

 2. 1977 de erken seçime gidildi. Erbakan Necip Fazıl'a gelerek adamlarından aday göstermek istediği isimler varsa vermesini istedi. Üstad biraz abartarak 40 kişilik bir liste verdi. Aday listeleri YSK'ya giderken Necip Fazıl'ın verdiği isimlerden tek bir tanesinin bile ismi yoktu. Üstad çok kızdı ve şok oldu. MSP ile yolları ayırdı. MHP saflarına geçti. O dönem Büyük Doğu dergisini çıkaramıyordu ama periyodik aralıklara Rapor adını verdiği kitapçıklar yayınlayıp fikirlerini paylaşıyordu. Bu raporlarda Erbakan'a çok ağır ithamlarda bulundu. Zaten CHP'yi iktidar yapması Erbakan'a çok pahalıya patlamıştı. 77 seçimlerinde 48 milletvekilinden 24 milletvekiline düştü.

 3. Biraz ileri saralım. 1980 darbesinde tüm partiler gibi MSP de kapandı yerine RP kuruldu. RP 1994 yerel seçimlerine iddialı giriyordu. Zira 89 yerel seçimlerinde Maraş, Konya ve Urfa dahil 5 ilde ve pek çok ilçede belediye başkanlıkları kazanmış ve bu belediyeler yaptıkları hizmetlerle halkın gözünü doldurmuştu. Partinin İstanbul il başkanı Tayyip Erdoğan idi. Erdoğan il başkanlığı sırasında arı gibi çalışan bir teşkilat kurmuş, kapı kapı dolaşarak partiye yaklaşık 350 bin üye kaydetmişti. 94 seçimlerinde partisinin İstanbul Büyükşehir belediye başkanı olmak istiyordu. Ne var ki Erbakan buna razı değildi. TOBB başkanı Ali Coşkun aday gösterilecekti. Bu durum İstanbul teşkilatını çok kızdırdı. 350 bin üyenin tamamı Tayyip Bey aday gösterilmezse istifa edeceklerini açıkladılar. Erbakan köşeye sıkıştı. Tam o sırada Hürriyet başta olmak üzere pek çok gazetede Tayyip Bey'in Hikmetyar'ın dizi dibinde otururkenki resimleri yayınlandı. Bu defa telaş sırası Tayyip Bey'e geldi. Hikâyenin bu kısmını rahmetli Akif İnan'dan dinledim. Tayyip Bey Akif Abi ile bir araya geldiğinde Akif Abi sordu, "Tayyip Bey biliyor musun bu senin resimleri kim basına servis etti?" Tayyip Bey "hayır" dedi. O resimler parti içerisinde filan şahıs tarafından gazetelere gönderildi deyince Tayyip Bey inanmadı. "Yok daha neler abi, hiç mümkün mü böyle bir şey?". Akif Abi parti içinden bir isim söyledi. Git ona sor dedi. Gidip sorduğunda durumun aynen anlatıldığı gibi olduğunu anladı. Neyse bu badireyi Tayyip Bey atlattı. Teşkilatın zoruyla aday gösterildi ve kazandı 1994.

 4. Tayyip Bey 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye başkanı olduktan kısa bir süre sonda efsaneye dönüştü. Zira hiç kimse İstanbul'un bu kadar devasa sorunlarını bu kadar kısa bir süre içerisinde çözüleceğine ihtimal vermiyordu. Ankara'da Melih Gökçek benzer bir rüzgar oluşturmuştu. Bu rüzgar RP nin yelkenlerini şişirdi. 1995 seçimlerine çok iddialı girdi. Hatta Erbakan partisinin başarısındaki Erdoğan faktörünü iyi bildiği için onu yanına çağırdı ve şunları söyledi. "Tayyip Bey 95 seçimlerinde sana 8 vekil kontenjan ayırdık. Kimler milletvekili olsun istiyorsan isimlerini ver." Tayyip Bey isimleri verdi. Akif İnan'ın yanına geldi ve ona "Akif Abi hazırlan Ankara'ya gidiyorsun" dedi. Akif Abi hayrola deyince de kontenjan olayını anlattı. Akif Abi güldü. Yavrucuğum (Böyle hitap ederdi rahmetli) sen gerçekten hocanın bu listeyi senden vekil yapmak için mi istediğini sanıyorsun. Tayyip Bey şaşırdı. "Aşk olsun abi, başka ne için olabilir" Akif Abi; "Hoca partide sana yakın kimler var onları öğrenmek istiyor ve göreceksin verdiğin listeden hiç kimse aday gösterilmeyecek." "Yok abi daha neler bu kadar da olamaz" dedi Tayyip Bey. Listeler açıklandığında Akif Abi haklı çıkmıştı. O listeden tek kişi yoktu.

 5. 28 şubat günleriydi. Adeta öküzün altında irtica aranıyordu. Hatta yeterli malzeme bulunamadığı için derin güçler seferber olup Ali Kalkancı'dan Müslüm Gündüz'den ve Fadime Şahin'den oluşan aktörlerle bir tiyatro sergileyip aranan irticaya somut deliller sunmuşlardı. 1996 yılında kurulan Refahyol hükümetinde Erbakan başbakandı. Bir yıl sonra Çiller'e devredecek 4 yılı böyle değişerek bitireceklerdi. RP nin iktidar olması seküler laik çevrelerde büyük bir tepki yaratmıştı. Bu tepkiler Susurluk bahanesiyle tencere tava çalma, ışık yakıp söndürme şeklinde sürüyordu ve giderek artıyordu ama Hoca hiç oralı değildi. Bunu yapanlara gulu gulu dansı yapıyorlar diyor veya mum söndücülükle suçluyordu. Bütün genetik kodları İslam karşıtlığına göre dizayn edilmiş Türkiye Cumhuriyetinde Hoca alışılmadık laflar ediyordu. Rektörler başörtülülere selam duracaktı. Refahçı olmayan patates dinindendi (Buna itiraz edenlere peşin söyleyeyim bizzat ben bizzat kendi ağzından duydum". Yetmedi ortalık irtica kaynarken Hoca tarikat şeyhlerini ve hocaları konağında yemeğe davet ediyordu. Yine yetmedi dış ziyaretlere ilk İran, Arabistan, Libya'dan başladı. İç siyasette de dış siyasette de yerleşik kuralları zorluyordu. Türkiye Cumhuriyeti tarihini bilen bizler devleti kılcal damarlarına kadar elinde tutan derin ve çok güçlü yapıların bu olup bitenler karşısında sessiz kalmasını Hoca'nın müthiş siyasetine bağlıyorduk. Çok sürmedi nasıl ki 12 Şubat darbesi için terör yererince meşruiyet malzemesi sağlamıştı. 28 Şubatçılar için de yeterince irtica malzemesi toplanmıştı. Düğmeye bastılar. İslam adına çok büyük bir zafer kazanıyoruz derken, çok daha ağır ve hasarlı bir mağlubiyetle ricat ettik. İmam Hatiplerin orta kısmı kapandı. Örtü yasağı cadı avına dönüştü. Kur'an eğitimi 12 yaşına kadar yasaklandı. Şaşkınlıklar içindeydik. Hoca bu adamlara bu kadar malzemeyi bilerek vermiş olamazdı. Türkiye'deki yerleşik güç dengelerini de bilmiyor olamazdı. İyi bir tırpan yedik. Şevki Yılmaz sonradan bu işlerin arka planını enine boyuna anlattı ama benim şimdi onlara girecek vaktim ve yerim yok. Dahası dünyada düzenin nasıl yürüdüğünü bilmiyormuş gibi D 8 projesi başlattı. Küresel güçler alarma geçtiler. Bizim böyle iddialı bir projeye hayat verecek kadar gücümüz var mıydı? Olmadığını öğrendiğimizde D 8 imza atan hiçbir liderin yerinde olmadığını gördük Erbakan dahil.

6. 1996 yılının Nisan ayı idi. Çeçenistan Devlet Başkanı Cevher Dudayev Başbakan Erbakan'dan bir mobil telefon istedi. (O zamanlar cep telefonu yok henüz). Erbakan en yakın adamına bu işi havale etti. En sağlam bildiği adam Mossad'a çalışıyordu. Telefon Dudayev'e gönderildi. O telefonda Dudayev arabasının içinde bir Duma Meclisi üyesi ile konuşurken füze ile vuruldu. (21 Nisan 1996) Çünkü kendisine gönderilen telefonun içerisine bulunduğu yerin koordinatlarını bildiren bir çip yerleştirilmişti.
Erbakan bunu öğrendi mi öğrenemeden mi öldü bilmiyoruz. Yalnız şunu çok iyi biliyoruz. RP içerisinde bizim derin devletin ve istihbaratın çeşitli kanallarının sayısız adamı cirit atıyordu. Bunlar istihbaratçı disiplini ve özgüveni ile kısa zamanda teşkilatta zirvelere tırmanıyorlardı. O yüzden Erbakan'ın bugün çok tartışılan eylemlerinin arkasında bu adamların yönlendirmesi vardı.  Bunların da CIA ve MOSSAD ile organik bağı vardı. Çünkü o dönemde MİT binası içinde bu iki kuruma ait odalar yer alıyordu ve bilgi paylaşımı adı altında beraber çalışıyorlardı. Bu durum Hakan Fidan gelene kadar devam etti.

7. Refah Partisi ve ardından kurulan Fazilet Partisi de kapatıldı. Saadet Partisi kuruldu. Numan Kurtulmuş 1998 yılında Fazilet Partisine, o kapatılınca da Saadet Partisine katılmıştı. Partinin başında Recai Kutan vardı. Kutan yaşlanınca partiyi Numan Kurtulmuş'a devretti. (2008). Kurtulmuş kısa zamanda partiyi derleyip toparladı. 2010 yılında yapılan kongrede yine başkan seçildi. Ancak partinin GİK (genel İdare Kurulu) seçimlerine Erbakan ve adamları ayrı listeyle girdiler. Kurtulmuş'un listesi kazandı. Erbakan ve adamları olayı mahkemeye taşıdılar. Şevket Kazan CHP'nin bu tür ayak oyunlarında uzmanlaşmış olan genel sekreteri Önder Sav'a giderek ondan akıl aldı. Davaya bakan hakim partiye gelip evraklara el koydu ve partiyi kayyuma devretti. Kurtulmuş derin sadet tarafından istenmiyordu. Çünkü anketlerde oyu yüzde 18 çıkmış görünüyordu. Derin Saadet 2010 referandumunda Hayır demeye hazırlanıyordu. Numan Kurtulmuş bunu fark edince elini çabuk tutup önden "evet" diyeceklerini açıklayıverdi. Bu Derin Saadetçileri kudurttu. Ramazan günü İstanbul'da bir iftar vakti misafirlerin ve eşinin yanında kendisine saldırdılar. Kurtulmuş bu şartlarda burada iş göremeyeceğini anladı istifa etti. Kendisiyle birlikte yaklaşık 50 den fazla il başkanı ve GİK'in de yarıdan fazlası partiden ayrıldı. Burada ilginç bir hatıramı nakledeceğim. Bacanağım Fahri Kopar ülkücü hareketin lider kadrosunda yıllarca hizmet etmişti. Bu işlerden iyi anlıyordu. Bir gün bana dedi ki "Bak Hoca eğer bu Numan Kurtulmuş derin devletin adamı değilse partinin başından tekme tokat kovarlar." "Hadi canım sen de o kadar değil" demiştim. Haklı çıktı. Derin Saadet partinin başına Mustafa Kamalak'ı getirdi.

8. 2009 ve 2010 yıları Türkiye'de siyasetin yeniden biçimlendirildiği yıllardı. Çünkü Tayyip Erdoğan İran ve Suriye politikalarında Batılı dostlarıyla yolları ayırmış "Bağımsız Türkiye" yolunda ciddi şekilde yol almıştı. Büyük bir halk desteği olduğu için onu seçimle alaşağı edemezlerdi. Başka bir plan devreye soktular. 2010 yılında yapılan referandumda HSYK'yı ele geçieren cemaat emniyetteki uzantıları ile beraber Tayyip Bey'i adım adım izledi. Alnı secdeli adamlar ne zarar gelir dediği adamları özel koruması yapmıştı ve o korumalar kravat kameralarla her anını izliyorlardı. Tayyip Bey'e karşı eskiden olsa Orduyu harekete geçirerebilirlerdi ama ordu uyanmıştı. Yargı ve Emniyet ellerindeydi. Bu kanaldan bir hareket başladığında Tayyip Bey yalnız kalmalı geriye kalan tüm partiler hep bir ağızdan bu operasyonu desteklemelilerdi. Bunun için partilerde operasyon başladı. Saadetin başına Kamalak geldi. Deniz Baykal bir kasetle gitti. MHP 16 MYK üyesinin 10 tanesini kaset komplosuna kurban verince hizaya geldi. Çünkü bu kasetleri yayınlayanlar varan 1 diyerek arkasının geleceğini ima ettiler. MHP sus pus oldu. İşte bu seçimlerde cemaatin istemediği adam olan Özcan Yeniçeri'yi aday göstermediler.
Bu operasyonlarda en sıkıntılı adam BBP'nin başındaki Muhsin Yazıcıoğlu idi. Ne kasedi vardı ne de şantaja boyun eğecek bir adamdı. Neredeyse NATO devreye girdi ve onu şehit ettiler. Şeytani mekanizma onu şehit ederken bu işi de Ak Partiye yıkacak verileri hazırlamayı ihmal etmedi.
İş tamamdı. CHP'nin başına bir kasetten doğma Kemal Kılıçdaroğlu'nu getirdiler. BBP yi iflah etmediler ve Muhsin çizgisinin adamı olan Yalçın Topçu'yu İstifaya zorlayıp yerine Destici'yi getirdiler.
Hazırlıklar bitti. Operasyon için düğmeye bastılar. Mayıs 2013'te Gezi Olayları başladı. Bu çaplı bir olay Tayyip Bey dışında kim olsa götürürdü. Fakat Tayyip Bey siyasetteki ustalığını gösterdi ve bunu atlattı. Aynı yılın 17 ve 25 Aralık ayında bu defa hükümete Yargı ve Emniyet üzerinden bir darbe yapıldı. Ne var ki usta bunu da atlattı. Türkiye tarihinin tanıdığımız hiçbir figürü böyle kapsamlı bir saldırıdan yakayı kurtaramazdı. Tayyip Bey yüksek dirayeti sayesinde bunu atlattı.
Türkiye ile eş zamanlı olarak Mısır'da Mursi'ye karşı da gezi benzeri bir tezgah kurup onu alaşağı etmeyi başarmışlardı.
Olayın aslı şuydu. İSRAİL'İN GÜNEYİNDE MURSİ KUZEYİNDE TAYYİP BEY VARKEN ADAMLARI UYKU TUTMUYORDU.
Devam edeceğiz inşallah....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BUNU MU İSTİYORSUNUZ!!!

CEVİZ KURDU

KARİYE CAMİİ-İKİNCİ AYASOFYA

BİR GÜN BIR ÖĞRETMEN

AHLAT