BÜYÜK İSRAİL PROJESİ NEDİR

 BÜYÜK İSRAİL PROJESİNİN TARİHSEL KÖKENLERİ

Büyük İsrail kavramının tarihsel kökenleri, Siyonist hareketin doğuşuna kadar uzanıyor. Bu kavram, İsrail Devleti'nin sınırlarının Filistin topraklarıyla sınırlı kalmayacağına dair önermeleri içeriyor. Bu konu, tarih boyunca Filistin'deki toprakları ve İsrail'in sınırlarını etkileyen birçok tartışmalı konuyu içeriyor.


19. yüzyılın sonlarına doğru, Siyonist hareket Yahudi halkının tarih boyunca sürgün edilmesi ve Filistin'e dönme arzusu üzerine yoğunlaştı. Benzer şekilde, Türkiye'de de birçok insan, Filistin ve İsrail halkları arasındaki bu karmaşık ilişkiyi izledi. Siyonist hareket, Yahudi halkının tarihi acılarını ve umutlarını yeniden canlandırmayı amaçlıyordu. Bu amaçla, Filistin toprakları üzerinde bir Yahudi devleti kurma hayali ile yola çıktılar. Ancak, bu hedefin tam olarak ne kadar büyük veya geniş olması gerektiği konusu, tartışmalara yol açtı.

Büyük İsrail kavramı, Siyonist hareketin önde gelen figürlerinden biri olan Max Nordau tarafından İsrail Devleti'nin sınırlarını daha fazla genişleteceğine inanılan bir vizyonla ilk kez gündeme geldi. Bu düşünce, 1897 yılında Basel'de düzenlenen Birinci Siyonist Kongresi'nde tartışıldı. Kongre sırasında, İsrail Devleti'nin gelecekteki sınırlarının Nil Nehri'nden Fırat Nehri'ne kadar uzanması gerektiği iddiaları ortaya atıldı. Ancak bu iddialar, kongrenin resmi kararı olmadı ve büyük bir tartışma konusu olmaya devam etti.

Büyük İsrail düşüncesinin dayandığı önemli kaynaklardan biri de kutsal metinlerdir. Tevrat ve Kuran-ı Kerim gibi dini metinler, İsrail topraklarına ve Tanrı'nın vaat ettiği topraklara vurgu yaparlar.

Bu bölümde, Büyük İsrail düşüncesinin tarihini ve kökenlerini ele aldık. Şimdi, bir sonraki bölümde Revizyonist Siyonizm ve Büyük İsrail savunucularının görüşlerini inceleyeceğiz ve bu düşüncenin nasıl evrildiğini daha ayrıntılı bir şekilde anlamaya çalışacağız.

REVİZYONİST SİYONİZM

Revizyonist Siyonizm, Siyonist hareketin bir koludur ve Büyük İsrail düşüncesinin daha belirgin bir şekilde savunulduğu bir ideolojiyi temsil eder. Bu bölümde, Revizyonist Siyonizmin Büyük İsrail düşüncesine nasıl katkı sağladığını ve İsrail Devleti'nin sınırlarının genişletilmesi konusundaki çabalarını inceleyeceğiz.

Revizyonist Siyonizm, İsrail Devleti'nin sınırlarının sadece Filistin topraklarıyla sınırlı kalmaması gerektiğini savunan bir ideolojiydi. Bu akımın önde gelen figürlerinden biri Vladimir Jabotinsky'dir. Jabotinsky, 1920'lerde ve 1930'larda Büyük İsrail fikrini savundu ve İsrail Devleti'nin sınırlarının Nil Nehri'nden Fırat Nehri'ne kadar uzanması gerektiğini öne sürdü.

İsrail Devleti'nin kuruluşundan sonra, Revizyonist Siyonistler, sınırların genişletilmesi için çeşitli çabalar sarf ettiler. Bu dönemde, İsrail'in sınırlarının genişlemesi konusu, bölgeye barış getirme amacı taşıyan uluslararası çabalara da engel teşkil etti. İngiliz Mandası altındaki Filistin'de yaşanan çatışmalar, Büyük İsrail fikrinin bir yansıması olarak kabul edilebilir.

1947'de Birleşmiş Milletler Filistin Bölgesi Paylaşım Planı, İsrail Devleti'nin sınırlarını tanımladı, ancak bu planın kabul edilmesi ve uygulanması konusunda büyük zorluklar yaşandı. Planın kabul edilmesi, Filistin'deki Arap nüfus ve diğer bölge ülkeleri tarafından güçlü bir şekilde reddedildi.

Revizyonist Siyonizm ve Büyük İsrail düşüncesi, bu ideolojiyi benimseyenler için uzun süreli bir hedef olarak kaldı. Ancak resmi İsrail politikası, sınırlarını uluslararası hukuka dayandırarak belirledi ve Büyük İsrail fikrine resmi olarak karşı çıktı.


İSRAİL-FİLİSTİN ÇATIŞMASI

İsrail-Filistin çatışması, Büyük İsrail düşüncesinin ve İsrail Devleti'nin sınırlarının nasıl belirleneceği konusundaki tartışmaların merkezinde yer almıştır. Bu bölümde, İsrail-Filistin çatışmasının ve Büyük İsrail iddialarının birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu ve İsrail Devleti'nin mevcut sınırlarının nasıl şekillendiğini inceleyeceğiz.

İsrail Devleti, 1948'de kurulduğunda, sınırları Birleşmiş Milletler Filistin Bölgesi Paylaşım Planı'na dayanıyordu. Ancak bu planın kabul edilmesi ve uygulanması konusunda büyük zorluklar yaşandı. Filistinli Araplar ve komşu Arap ülkeleri, İsrail Devleti'nin kurulmasını ve bu planı reddettiler. Bu, bölgede büyük bir çatışmanın başlamasına yol açtı.

İsrail-Filistin çatışması, 1948'den bu yana birçok savaş, çatışma ve barış girişimiyle devam etti. Bu süreçte, İsrail Devleti'nin sınırları birçok kez değişti ve bu değişiklikler çatışmanın bir sonucu olarak meydana geldi. Özellikle 1967 Altı Gün Savaşı sonrasında İsrail, Batı Şeria, Gazze Şeridi, Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri'ni ele geçirdi, bu da sınırlarının genişlemesine yol açtı.

Büyük İsrail düşüncesi, İsrail-Filistin çatışmasının bir parçası olarak değerlendirildi. Bu düşünceye göre, İsrail Devleti'nin sınırları sadece 1967 sınırlarıyla sınırlı kalmamalı, aynı zamanda Nil Nehri'nden Fırat Nehri'ne kadar uzanmalıdır. Ancak, bu düşünce uluslararası toplumda büyük bir tartışma kaynağıdır ve İsrail Devleti'nin resmi politikası olarak kabul edilmemiştir.

İsrail Devleti'nin mevcut sınırları, birçok uluslararası anlaşma ve müzakerenin sonucudur. Ancak İsrail-Filistin çatışması hala devam etmektedir ve sınırların nasıl olması gerektiği konusundaki görüş ayrılıkları, bölgedeki istikrarsızlığın ana nedenlerinden biri olarak sürmektedir.

SON YILLARDA BÜYÜK İSRAİL İÇİN YAPILANLAR

21.yüzyılın ilk çeyreğindeyiz ve bu dönem, İsrail'in iç ve dış politikalarında önemli değişikliklere sahne oluyor. İsrail, Ortadoğu'da ve özellikle "sözde vaat edilen topraklar" olarak adlandırılan bölgelerde yaşanan savaşların ve işgallerin arkasındaki nedenlere odaklanmış durumda. Ayrıca İslam ülkeleri arasındaki düşmanlığın ve çatışmaların nedenlerini de anlamak gerekiyor. Aşağıda, İsrail'in son yıllarda gerçekleştirdiği faaliyetlere, Ortadoğu'daki gelişmelere ve İslam toplumlarının durumuna dair bazı önemli noktaları ele alacağım.

1994 yılında Dünya Siyonist Kongresi'nin Basel'de gerçekleştiği dönemde, Merhum Erbakan Hoca, Siyonizm'in kirli emellerine karşı çıkmak ve adil bir dünya düzeni kurmak amacıyla Avrupa İslam Birliği Konferansı'nı düzenlemiştir. Bu konferans, Büyük İsrail hayaline en etkili darbeyi vuran etkin bir hamle olarak tarihe geçmiştir.

2. Dünya Savaşı sonrası İsrail lobileri, ABD ile siyasi, ekonomik ve askeri kurumlar aracılığıyla güçlü bir işbirliği geliştirmişlerdir. Özellikle Trump döneminde ABD, İsrail için kritik adımlar atmış, İsrail'in Kudüs'ü başkent ilan etmesini ve uluslararası hukuka aykırı şekilde başka ülkelerin topraklarını İsrail'e tahsis etmeyi meşru hale getirmiştir.

İsrail'in kuruluşundan sonra, hedefi sadece kendi başkentini Kudüs olarak ilan etmek değildi. Büyük İsrail Devleti'nin kurulması amacıyla ekonomik, askeri ve siyasi olarak çalışmalar yürütmüşlerdir. Bu projenin bir parçası olarak, İsrail'in komşu ülkelerde etnik ve mezhepsel iç karışıklıklar çıkararak bölgeyi istikrarsızlaştırma çabaları bulunmaktadır.

İslam ülkeleri, İsrail ve ABD ile stratejik ortaklıklar ve müttefiklikler kurma yolunda adımlar atmışlardır. Ancak bu adımların çoğu, İsrail'in kirli emellerine hizmet eden anlaşmaları içermektedir. Bu durum, İslam ülkeleri arasındaki birlik ve dayanışmanın zayıflamasına neden olmuştur.

TEVRAT’A GÖRE VAAD EDİLMİŞ TOPRAKLAR

Vadedilmiş Topraklar, İbrahim'e ve soyundan gelenlere Tanrı YHVH tarafından verildiği inancıyla Yahudilik'te köklü bir yere sahiptir. Tevrat'ın Tekvin kitabının 15. Bab'ında belirtilen bu inanç, coğrafi sınırlarını net bir şekilde tanımlamasa da, Mısır'dan Fırat Nehri'ne kadar uzandığına inanılan geniş bir toprak parçasını içerir. Günümüzde bu inanç, İsrail ve Filistin toprakları ile özdeşleşmiştir ve bölgesel ve uluslararası düzeyde önemli bir sorunun kaynağıdır.

O günde RAB Abramla ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, bu diyarı, Kenîleri, ve Kenizzîleri, ve Kadmonîleri, ve Hittîleri, ve Perizzîleri, ve Refaları, ve Amorîleri, ve Kenânlıları, ve Girgaşîleri, ve Yebusîleri senin zürriyetine verdim.” 15.Bab’dan alınmıştır.

İSLAMİYETİN GÖZÜNDEN YAHUDİLİK

Kur'an ve İslam hadislerinde İsrailoğulları hakkında sıkça bahsedilir. İslam inancına göre, İsrailoğulları Tanrı tarafından seçilmiş bir topluluktur ve Tevrat kendilerine verilmiştir. Ancak, tarih boyunca defalarca Tanrı'nın emirlerini ihlal etmişler, peygamberleri inkar etmişler ve günah işlemişlerdir. Bu öğretiler, İslam inancının temel bir parçasıdır ve Müslümanlara doğru yolu seçmeleri, Tanrı'ya itaat etmeleri ve peygamberlere inanmaları gerektiğini hatırlatır.

Ayetler:

  • Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin yardımcıları da yoktur" demişti.
  • Andolsun biz, İsrailoğulları'ndan söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Fakat ne zaman onlara bir peygamber nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirmişse, bunlardan bir kısmını yalanlamışlar, bir kısmını da öldürmüşlerdir.
  • Biz İsrailoğulları'na Tevrat'ta şu hükmü verdik: "Muhakkak siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz."
  • De ki: "Ne dersiniz, eğer bu Kur'an Allah tarafından ise ve siz de onu inkâr etmişseniz, bununla birlikte İsrailoğulları'ndan bir şahit de onun bir benzerini (Tevrat'ta görüp) inanmışken siz hala büyüklük taslarsanız (haksızlık etmiş olmaz mısınız)? Şüphesiz ki, Allah zalim bir topluluğu doğru yola iletmez.

Hadisler:

  • Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
  • “Müslümanlarla Yahudiler çarpışmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yahudi taşın, ağacın arkasına saklanacak, bunun üzerine o taş, o ağaç Yahudiyi kovalayan kimseye, ‘Ey Müslüman! Arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür!’ diyecek. Yalnız garkad ağacı bir şey söylemeyecek; çünkü o Yahudilerin ağaçlarındandır.”
  • İbn Abbâs'tan (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) Medine'ye geldiği zaman, Yahudiler âşûrâ günü oruç tutuyorlardı. Resûlullah (sav) onlara, “Oruç tuttuğunuz bugün nedir?” diye sordu. Onlar da “Bugün Allah'ın, Musa'yı ve kavmini kurtarıp Firavun'u ve kavmini (suda) boğduğu büyük bir gündür. Musa şükretmek için bugün oruç tuttu. Biz de (bu nedenle) oruç tutuyoruz.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav): “Biz Musa'ya sizden daha lâyık ve yakınız.” buyurdu. Ondan sonra âşûrâ günü Resûlullah (sav) hem kendisi oruç tuttu hem de oruç tutulmasını emretti.
  • Allah, Yahudileri kahretsin! Şüphesiz Allah, onlara, leşlerin iç yağlarını yasakladığı zaman, onlar, onu erittiler, sonra da satıp parasını yediler. ( Buhârî, Müslim, Müsâkât 71 (1581); Ebu Dâvud, İcâre 64 (3486); Tirmizî, Büyü1 61 (1297);)
  • En'âm: 6/146'da geçtiğine göre, yüce Allah, Yahudilere; sığır ve koyunun sırtlarında, bağırsaklarında yada kemiklerinde ki yağlar hariç bu tür hayvanların iç yağınıyemeyi haram etmişti. Onlar ise ölmüş hayvanın iç yağını yeme yerine o yağı eritip satmak suretiyle parasını yediler. Böylece iç yağını yeme yerine parasını yemeyi tercih etmişlerdi.

Büyük İsrail kavramı, hem tarihsel hem de kültürel bir perspektiften incelenmelidir. Bu konu, hala uluslararası ilişkilerin ve Ortadoğu'daki siyasi çatışmaların bir parçasıdır. Bu yazımız bu karmaşık konuyu anlamak için önemli bir başlangıç noktası sunmayı amaçlamıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GERİ GELSİN O GÜNLER ANNE

KARİYE CAMİİ-İKİNCİ AYASOFYA

BİR GÜN BIR ÖĞRETMEN

BUNU MU İSTİYORSUNUZ!!!