Ocak 15, 2016

ÖPEYİM DE GEÇSİN..

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan SultanahmetteTekbirlerle Karşılandı

Günün Yazısı

İşlenmiş hangi suça ortak değilsiniz ey hocalar

Hocalar bir odaya girdiğinde yaşımız itibarımız ne olursa olsun, bizler ayağa kalkar, ihtiramla yer açarız onlara derhal... İrfandandır bu. İliğe kemiğe yazılandandır. Bize bir harf öğretenin kapısına bizi zincirlemiş Hz.Ali'mizin vasiyetindendir. İlim selamdır, ilim dermandır, ilim yol bulan, ara bulan, menzil bulandır. Alimlerin mürekkebiyle şehitlerin kanını tartmışlar da mürekkebi allamenin, ağır basmış şühedaya. Kalemdir bu. Boynumuz kıldan incedir önünde...
Bir de işin zoru vardır... Hoca kısmının kalbi pas tutmaya görsün. Kulağı tıpalarla tıkanıp gözlerine simsiyah perdeler çekilmesin, inada saplanmasın, hırs atına mıhlanmasın... Garibe gurebaya ayrı düşmesin, sağır kalmasın, kör bakmasın. Ki vay o kavmin haline! Alimi kendisine ırak düşmüşse, kıyameti beklesin...
***
Türkiye Üniversitelerinde ders veren hocalar, aydınlar, "suça ortak olmayacağız" dediler... Hangi suça?
Sur, Silopi, Silvan, Nusaybin ve Cizre'de kazdıkları patlayıcı dolu hendeklerle halkı rehin alan terörle mi suç ortaklığı yapmayacaklarını söylediler?
Evlerinden hastanelere çıkmalarına bile izin verilmeyen yaşlı hastalar için mi imza kuyruğuna girdi bu akademisyenler?
Yolu kesilerek şoförleri kurşuna dizilen ambulanslar için mi ayağa kalktı bu üniversite hocaları? Yetmiş yaşındaki dedelerin güya kimlik kontrolü yapan on dört yaşındaki silahlı militanlarca dövüldükten sonra beyninden kurşunlanarak vuruluşundaki suça mı ortak değiliz dediler?
Hangisi...
Oy verdikleri partinin belediyesine ait iş makinelerince, sokakları çepeçevre kazılıp, etrafla bağı koparılan halkın yaşadığı tecride mi itiraz ettiler... Terör örgütünden yaka silkerek mahallelerini terk eden insanların maruz kaldığı göçe mi itiraz ettiler? Mahalle fırınından ekmek almaya giden çocuklara uygulanan kimlik kontrolüne mi itiraz ettiler... Minarelere kurşun atmayın derken minarenin ayakucunda kurşunlanan avukatın infaz edilişine mi itiraz ettiler? Onu infaz eden kurşunların balistik incelemesini yapmaya gidenleri kurşun yağmuruna tutanlara mı itiraz ettiler?
Tam 80 bin çocuk, hendeklerin içine kıstırılmış halde... O ağzına kadar patlayıcıyla doldurulmuş hendekleri aşamıyor. Okullarına gidemeyen 80 bin civarında çocuk var... Buna mı isyan ettiniz ey aydınlar, ey üniversite hocaları?
Bir de dış temsilcilerden, üçüncü gözlerden, denetimcilerden, hakemlerden falan bahsediyorsunuz... Kusura bakmayın ama... Hangi yabancılıktan hangi tarafsızlıktan bahsediyorsunuz siz?
"Aydın yabancılaşması" tam da bu olsa gerek! İçinizden kaçınız bilir Sur'u, Silopi'yi, Cizre'yi... Silvan veya Nusaybin egzotik birer meraktan öte nedir sizin için mesela...
Elbette genelleştiremem. Hepimizin kendi hikayesi, kendi kalbi, kendi ruhu ve gezindiği kendi ufku var... Ama madem ki zor zamanlarda tüm bu kendi kendiliklerinizin ötesinde, "suça ortak olmayacağız" şeklinde bir meydan okuma koyabiliyorsanız ortaya... O meydan okumanızın dayandığı gerçeklere, başkalarınınkinden önce kendi gözlerinizi açmak zorundasınız...
O halde soru şudur:  Siz... Sizler... İşlenmiş hangi suça ortak değilsiniz...
***
Zavallı Chomsky...
Hendeklerin, DAEŞ'ten korunmak için açıldığını zannediyor galiba.
Oysa o hendekler, kendilerine oy vermiş halkın hayatını karartma bahasına, seçimleri kazanmış belediyelerce bizzat açıldılar.
Hem de ne diye? Özyönetim ilan etmek adına.
Hem de ne diye? "Mesele devletsizliktir, artık devlet olma zamanı gelmiştir" diye diye...
Hangi ülke, kendi sınırları içinde, hendek kazıp mayın dinamit döşeyerek devlet kuracağını ilan eden terör örgütüne rıza gösterir Allahaşkına? Türkiye'den bekledikleri nedir? 
Chomsky, Türkiye'nin DAEŞ'e birçok yoldan yardım ettiğini söylemiş. Herhalde Suruç, Ankara ve en son Sultanahmet'te yüreğimizi yakan vahşi saldırılardan haberi yok... Bu kadarına da pes! Hem DAEŞ'in en ağır darbelerine maruz kalacaksın hem de küresel anlamda yürütülen Türkiye aleyhtarı algı operasyonuna mağlup olacaksın...
Dolduruşa gelmiş Chomsky'nin DAEŞ ile pek çok kez çarpışan El Nusra'yı onun parçası gibi göstermesine mi hayret edelim... Nedir bu üstün körü totalci bakışBölgede DAEŞ işe mücadele eden tek grubun Kürtler olduğunu zikretmesine mi şaşıralım. Kürtler diye yekpare bir şey mi var? Varsa mesela Peşmerge ile PYD arasında niçin karayeller esiyor?
Veya bölgedeki en yoğun Kürt temsili, siyasi manada AK Parti'dedir, Chomsky ne diyecek acaba buna? Maaşları Suriye rejimi tarafından ödenen bugünün PYD mensuplarının, birkaç yıl öncesine kadar aynı rejim tarafından nüfus cüzdanı bile verilmeyen yurtsuzlar olduğunu biliyor mu acaba Chomsky?
Ya Türkiye'nin bir türlü ne içeriye ne de dışarıya anlatmayı başaramadığı Kobani hadisesi...
Acaba Türkiye, Peşmerge'ye sınır kapısını açıp destek vermeseydi, bugün Kobani diye bir yerden bahsedebilir miydik... 
Haydi Chomsky uzakların adamı, yaşı da bir hayli geçkin, her şeye yetişemeyebilir zamanında... Ama ben yakınımız olanlara ne diyeyim... Bu kadar mı yabancı olur kendi ülkesine bir aydın... Kendi insanına bir aydın. Kendi yarasına, kendi derdine, kendi elemine bir aydın...
Sibel Eraslan 15.01.2016 Star Gazetesi

Ocak 13, 2016

Ömer Döngeloğlu'ndan PKK'ya tokat gibi sözler!

Athena bu kez ilahi okudu

Günün Yazısı...

Günün Yazısı... 

Terör bir kez daha can evimizden yaraladı.

DEAŞ, bu kez Sultanahmet'te vurdu.

Eylem için Sultanahmet'in seçilmesi önemli.

Sultanahmet, Türkiye'nin en turistik yeri.

Eylemin dünyaya duyurulması açısından stratejik bir nokta.

Türkiye'nin en önemli turizm merkezinin hedef alınması yeni bir saldırı türü.

Dile getirmekten çekiniyorum ama turistik bölgelerin hedef alınması gibi yeni bir tehdit türü ile karşı karşıyayız.

Eylem, DEAŞ damgasını taşıyor.

Suriye sınırından yeni girdiği tespit edilen canlı bombanın bir süredir takip edildiği söyleniyor.

Suriye uyruklu Nabil Fadli olduğu söyleniyor.

Peki takip edilen canlı bomba bu eylemi nasıl gerçekleştirdi,
Nerede zaaf var?

Sultanahmet'in daha kalabalık olduğu bir saatte bu eylem gerçekleştirilebilirdi.

Bu da gösteriyor ki saldırı ile çok sayıda insanın ölmesi değil, dünyaya mesaj verilmesi tercih edilmiş.

Suriye'deki operasyonlar nedeniyle sıkışan DEAŞ'ın, dikkatleri başka yöne çekmek için canlı bomba eylemi gerçekleştirdiği düşünülebilir.

DEAŞ, Türkiye'de ilk kez eylem yapmıyor. Daha önce de Suruç'ta, Ankara'da kanlı eylemlere imza attı.

Canlı bomba eylemleri organize bir çalışmayı gerektiriyor.

Canlı bomba ayrı bir yoldan geliyor, bomba düzenekleri ayrı bir yerde hazırlanıyor.

Sonra canlı bomba eylemini gerçekleştirecek şahısla, bombalar bir yerde buluşturuluyor.

Canlı bomba eylem yerine sevk edilirken, aracı olan, önceden keşif yapan ya da gözlemci olanlar var.

Yoksa canlı bomba Suriye'den bombaları kuşanıp İstanbul'a gelmiyor.

Türkiye, sistematik bir saldırı ile karşı karşıya.

Bir yandan DEAŞ'la diğer taraftan PKK ile mücadele ediyoruz. 20 Temmuz'dan sonra DEAŞ, PKK ve DHKP-C aynı gün, aynı noktadan düğmeye basılmışçasına harekete geçmişti.

Türkiye neden hedef alınıyor?

Bir süredir Suriye'deki ateşi Türkiye'ye taşımak için sistematik bir proje yürütülüyor.

Küresel bir terör saldırısı ile karşı karşıyayız.

Irak'ı hallettiler. Suriye'yi de hallettiler. Sıranın Türkiye'ye gelmesi için çalışıyorlar.

Cizre'deki, Sur'daki, Silopi'deki şehir savaşları ile Sultanahmet'teki patlamayı birbirinden ayıramayız.

İsimleri, adresleri farklı da birinin üzerinde PKK, diğerinin üzerinde DEAŞ da yazsa, her biri aynı amaca yönelik eylemler.

Hedef, Türkiye'yi Suriyelileştirmek.

Irak ve Suriye'de yabancı güçlerle işbirliği yapan İran, Türkiye'ye yönelik saldırıları kışkırtan bir ülke. Ama bilmiyor ki Türkiye'den önce ya da sonra sıra mutlaka İran'a da gelecek.

İşgaller ve terör saldırıları üzerinden Ortadoğu yeniden şekillendiriliyor. Irak ve Suriye fiilen üçe bölündü.

Irak'ta Şii, Kürt ve Sünni Araplardan oluşmak üzere üç ayrı devletin sınırlarının çizilmesi için her şey hazır.

Suriye hakeza bir kan çanağı.

Merkez'de Nusayri bir devlet. Kuzey'de Kürt devleti, Güney'de ise Sünni Arap devleti olmak üzere Suriye de üç parça. Irak ve Suriye'de kafalarda, zihinlerde, gönüllerde haritalar çoktan çizildi. Bu ülkenin parçalanması an meselesi. Asıl maharet onları bir arada tutabilmekte.

Birileri sıranın Türkiye'ye gelmesini istiyor. Onlar adına PKK Güneydoğu'da, DEAŞ batıda ”Vekalet savaşı” veriyor.

DEAŞ'ın Suruç'ta saldırdığı 20 Temmuz günü, PKK da iki gün sonra Ceylanpınar'da iki polisimizi vurarak bu savaşı başlatmıştı. Aynı gün DHKP-C'ye İstanbul'dan saldırması görevi verilmişti.

Üç terör örgütünü sevk ve idare eden el aynı olunca, aynı gün düğmesine bastılar.

Bu mesele ne Erdoğan, ne Davutoğlu meselesi.

Bu mesele Türkiye meselesi.

Eğer Suriyeliler gibi kendi topraklarımızda mülteci konumuna düşmek istemiyorsak. Iraklılar gibi iç savaşın parça parça ettiği bir ülkede yaşamak istemiyorsak, kendi kaderimize sahip çıkma durumundayız.

Gün bugün.
Bugün AK Partili olma günü değil.
Bugün CHP'li ya da MHP'li olma günü değil. Bugün HDP'li olma günü de değil.

Bugün Türkiyeli olma günü.

Yoksa bu ülke avuçlarımızın içinden kayar gider.

Çünkü belli ki birileri sıranın artık Türkiye'ye geldiğini düşünüyor.
Belli ki birileri Türkiye'yi de Suriyelileştirmek istiyor.

Geçmişte Irak'a, Suriye'ye yaptıklarını Türkiye'ye yapmak istiyorlar.

Bir zamanlar Bağdat sokakları da ışıl ışıldı.
Bir zamanlar Şam'da mutlu insanlar yaşıyordu.

Bugün ne haldeler?

Onlar da bir gün içerisinde bu noktaya gelmediler.

Bizi de aynı tuzağa çekmek istedikleri belli.

PKK'nın hendeklerine, DEAŞ'ın canlı bombalarına, birilerinin terör üzerinden Türkiye'yi istikrarsızlaştırma planlarına fırsat vermeyelim.

Büyük bir oyun oynanıyor.

Hedefte Türkiye var.

Türkiye'yi aç timsahların ortasına atmak istiyorlar.

DEAŞ'ın, Türkiye'ye geçmesini önlemek için Cerablus'ta ortak operasyon yapmak istiyoruz.

DEAŞ'ı buradan söküp, Arapları ve Türkmenleri yerleştirip, sınırlarımızın ötesinde fili bir tampon bölge oluşturmak istiyoruz.

ABD müttefikimiz ya, buna yanaşmıyor.

Suriye'den geçen DEAŞ militanları ise geliyor Sultanahmet'te bombayı patlatıyor.

DEAŞ'la mücadele için İncirlik Üssü'nü ABD'ye açtık.

DEAŞ'la mücadele eden koalisyonun öncü ülkelerinden biriyiz.

DEAŞ, Suruç'ta, Ankara'da ve İstanbul'da kanlı eylemler yaptı.

Musul Başkonsolosluğumuzda çalışanlarımızı rehin aldı.

DEAŞ en fazla bu ülkeye saldırdı.

Daha Sultanahmet meydanındaki insanların kanı kurumadan yazıyorum bu satırları.

DEAŞ'ın en çok mağduru olan ülke bizim.

Ama her nasılsa DEAŞ'a yardım eden ülke olarak gösteriliyoruz.
Ahmet Kaya misali, “Bu ne yaman çelişki anne”.

Abdülkadir Selvi Yeni Şafak 13.01.2016

Ocak 12, 2016

CHP li vekil: Kapıyı Kırar Girerim

Gözyaşlarınızı tutamayacaksınız!


ÇOCUĞUN GÖZÜNDEN ŞEHİD 


Giden gidiyor, vade dolunca kim durabilir? Hayat, kalana zordur.
Bayrağa sarmışlar tabutu, orta yerdeki taşın üstüne koymuşlar.
Etrafta büyük bir kalabalık…
Musalla ile kalabalık arasında minik bir çocuk, olan biteni anlama gayretinde.
Bu kadar insan nereden gelmiş?
Bunların hepsi babamın arkadaşı mı?
Ne çok arkadaşı, ne çok seveni varmış!
Vurmuşlar babamı.
Çok üzüldüm.
Bana göstermediler.
Canı çok yanmış mıdır?
Niye vurmuşlar?
Ne yapmış onlara?
“Baban uyuyor” dedi annem.
O kutunun içinde uyuyormuş.
Üstüne de bayrak örtmüşler.
Ay yıldızlı, kırmızı bayrağımızı.
“Şehit oldu” dedi bir amca.
“Şehitler ölmez” dedi.
Ölmez tabii.
Babam niye ölsün ki?
Daha ne çok yapacak işimiz var bizim.
Beni okula yazdıracak.
Okuma yazma öğreneceğim.
Beraber işyerine gideceğiz bir gün.
Sonra hep beraber tatile çıkacağız.
Yaza sünnetim olacak.
Taksitler var demişti babam.
Bana sünnetimde bisiklet alacağına söz vermişti.
Büyük bir sabırsızlıkla bekliyorum o günü.
Başkalarının bisikletine canım kalmayacak artık.
Kendiminkine bineceğim.
Yaz gelsin, taksitler bitsin…
Kolundan vurmuşlar diyor, üzülme diyor annem.
Ama kendisi çok üzülüyor.
Çok ağlıyor.
Benimle beraber orta yerde koşuşan arkadaşıma söyledim.
“Burada yatan benim babam” dedim, “uyuyor” dedim.
Kolundan vurulunca bu kadar çok mu uyur insan?
Babam her sabah erkenden kalkan biri.
Şimdi niye gün ortasında bu kadar çok yattı ki?
Yeter artık, kalksın.
Biri uyandırsın babamı.
Bu kalabalık da dağılsın, herkes evine gitsin.
Biz de evimize gidelim.
Babam elimden tutsun.
Başında sarık olan hoca bir soru sordu, kalabalık hep bir ağızdan “Helal olsun” diye bağırdı.
Yüksek sesle üç kere bağırdılar.
Ne oluyor, bu kadar bağırmak şart mı?
Gök gürültüsü gibi ses çıktı.
Babam yine de uyanmadı.
Ağlayanlar var.
Bu kadar kalabalık varken yatılır mı?
Bu kadar çok ses varken insan uyanmaz mı?
Bir amca yanıma gelip “Baban Cennete gidecek” dedi.
Ne güzel, ben de gitmek isterim, annem de gelir, el ele hep beraber gideriz ama önce eve gidelim.
Babam kalksın artık.
Beni kucaklasın, sımsıkı sarsın, ben de ona sarılayım, gidelim evimize. 

Mehmet ŞEKER 12.01.2016 Yeni Şafak