Ocak 25, 2016

KARADENİZ YAYLA YOLU PROJESİNE KARŞI ÇIKANLAR SEYRETSİNLER

KARADENİZ YAYLA YOLU PROJESİNE KARŞI ÇIKANLAR SEYRETSİNLER

Otomobillerin 100 yıllık değişimi

Turistik Camilerde Cami Rehberleri İslamı Anlatıyor

Biden okulu bombalanan çocukla da konuşsaydı

Biden okulu bombalanan 

çocukla da konuşsaydı

Bizimkilerde hep böyle bir yamulma vardır. En anti-emperyalist olanı bile, eğer kendisine koruma sağlayacağına inanmışsa, en emperyalist olanı yardıma çağırır: 
- Gel benim devletimi döv, beni kurtar! der.
En emperyalist olan da kendi yaptıklarından hiç utanmadan gelir, o yamulma şampiyonlarını dinler, “Vah vah, der, çok üzüldüm, sizi anlıyorum.” Sırtlarını sıvazlar bazılarının, “Babanız kahramandı” der kimilerine.
Biri, “Go Home” zamanlarını hatırlayıp, sormaz ona:
- Ebu Gureyb’de ne oldu, utanmıyor musunuz orada olanlardan? Guantanamo işkencelerini ne yaptınız?
Sorulmaz, ayıptır değil mi, emperyaliste emperyalizmin bedellerini sormak?
Bakıyorum, basbayağı ümitlenmişler Joe Biden’ın kendilerini davet etmesinden. Bakıyorum, Biden çıkacak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ya da Başbakan Davutoğlu’na, orada Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun kulağını çekecek! Ne ümit ne ümit! Patrondan tırpan yiyen basın emekçileri patronu dövemeyince Cumhurbaşkanını dövecek Amerikan sopasıyla. Bunun da gerekçesi hazır: Özgürlükler söz konusu olduğunda milli gurur vs dikkate alınmaz! Hatta kendi ülkenizi dövdürmek gerektiğinde dövmesini istediğiniz odağın mesela terör karşısında hukuk - mukuk dinlemiyor olması da dikkate alınmaz.
Şu Amerikan diplomatik misyonuna bakın siz.
Kimlerle buluşturmuş-konuşturmuş ABD Başkan Yardımcısını?
Türkiye’yi bunlar temsil ediyor değil mi!?
Bir de Cizre’ye hendek kazanlarla buluştursaydı değil mi? Ne de olsa hendek kazmanın mantığını da anlatırlardı Başkan Yardımcısına.
Düşünüyor musunuz, şimdi Biden dinledi o kendi ülke yönetimini jurnal eden vatandaşları, gidecek Amerika’ya, başkan Obama’ya “Ben Türkiye’yi dinledim” diyecek!
- Kimi dinledin?
Kadri Gürsel’i, Aslı Aydıntaşbaş’ı, Ceyda Karan’ı...  
- Helal olsun, aferin sana, sen bütün Türkiye’yi dinlemişsin arkadaş, nasıl başardın bunu?
Şu Amerikan diplomatik misyonuna bakın siz.
Türkiye’yi bildirici akademisyenlerden ibaret sanıyor.
Üstelik, Türkiye gerçeğini de bildirici akademisyenlerin yazdıklarından ibaret sanıyor.
“Devlet Kürtlere ve bölge halklarına katliam uyguluyor, bilinçli sürgün gerçekleştiriyor!”
Amerika bunu mu görecek “Türkiye gerçeği” adına?
Demek ki boşuna değil Amerika’nın İslam coğrafyası dendiğinde çuvallıyor olması.
Demek ki bu yüzden biz Şırnak’ta bir hendekte Amerikan yapımı insansız hava aracının parçalarını buluyoruz.
Demek ki bu yüzden Amerika, “PKK’yı terör örgütü olarak nitelerken onun cellat başlarının yönlendirdiği PYD’ye farklı muamele yapma çelişkisi”ni dengeli politika olarak görebiliyor.
Amerikan diplomatik misyonu, Türkiye halkının teröre lanet okuyan çok çok büyük çoğunluğunu ıskalamayı diplomasi zannediyorsa çıldırmış demektir.
Karne günü PKK okul bombaladı.
Biraz basiret olsaydı Amerikan diplomatik misyonunda, Biden’ı bu okulu bombalanan çocuklardan birisi ile buluştururdu. Ya da hastaneye götürülürken ambulansı kurşunlanan bir Cizreli ile... Ne bileyim ben, PKK terörüne boyun eğmeyip memleketinden göç etmek zorunda kalan Kürtlerle... Eşi Sur’da Kanas’la vurulan bir güvenlik görevlisinin eşi ile, onun babasının cenazesi ardından yaşlı gözlerle bakan bir çocuğu ile...
Amerika çuvalladı bölgede... İşin gerçeği bu. Mülteci meselesinde gıkı çıkıyor mu Amerika’nın? Avrupa, kapıları mülteciler tarafından zorlanınca uyandı ve Türkiye’ye “Bu işi görüşmemiz lazım” çağrısında bulundu. Amerika henüz yok ortada. Mülteci konusunda Amerika’ya hiçbir bedel düşmüyor mu? Suriye’de hem var hem yok. Rusya ile birlikte ne yapıyor belli değil. Rusya Suriye’yi tanzim ediyor, sivil alanları bombalıyor Amerika hem var hem yok!
Biden’la masaya asıl bunlar yatırıldı dün Başbakan’la görüşmesinde.
Nitekim, görüşmeden sonra Biden’la yapılan ortak basın toplantısında Başbakan, diplomatik üslup içerisinde içerde bir gün önceki buluşmalardaki sakatlıklar da dahil, Suriye, Irak ve bölgesel meselelerde Türkiye’nin tavrının çok net anlatıldığını bildirdi. Buna PKK-PYD iç içeliği ve “Sizin ülkenizde bir kasabada hendekler kazılsa ne yapardınız?” sorusu dahil.

Ahmet Taşgetiren Star 24.01.2016

Ocak 22, 2016

Çayır Biçiyom Çayır ;)

İman Varsa İmkanda Vardır. Helal olsun.

Turgut Özal 3Temmuz 1988 de 2. köprünün (FSM) açılışını yapıyor

Hendekler ve bildiriler, 1919’un hesabını görmek için...

Hendekler ve bildiriler, 

1919’un hesabını görmek için...

1128 Akademisyenin 11 Ocak’ta, “bu suça ortak olmayacağız” başlığı ile yayınladıkları bildiride tam ne denildiğini bir daha hatırlayalım. Bu akademisyenler aynen şunu diyorlar:
1. Türkiye Cumhuriyeti; Sur’da, Silvan’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Silopi’de ve daha pek çok yerde kendi vatandaşlarına karşı kasıtlı ve planlı kıyım uygulamaktadır. Bu, Türkiye’nin kendi hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir. 2. Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. 3. Uluslararası gözlemcilerin rapor tutmasını istiyoruz. 4. Yapılan katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyoruz.
Bu bildirinin iki problemi var: Bir, tek taraflı bir bildiri. Akademisyenler; PKK teröründen, şehit edilen asker ve polislerimizden, yakılan, yıkılan cami ve okullardan, evlerinden çıkamayan masum vatandaşlardan, onların evlerinin silah ve çatışma üssü haline getirilmesinden, hendeklerden, yollara kurulan el yapımı patlayıcılardan, kısacası güvenlik güçlerine karşı silahlı mücadele veren yüzlerce teröristten hiç bahsetmiyorlar. İki, Türkiye’yi Esed rejimine benzetiyor, kendi halkına kıyım ve katliam yapmakla suçluyorlar. Ayrıca Türkiye’yi bir müstemleke ülkesi gibi görüyorlar.
Bu şekliyle bildiride akademisyenler yalan söylemekte, bölgede asayişin, kamu güvenliğinin sağlanması için yapılan meşru mücadelenin karşısına dikilerek, teröre destek veriyor, teröristleri masum gösteriyorlar. Bölgede halk ile güvenlik güçleri çatışmıyor ki. Halkın elinde silah yok ki. Teröristin elinde silah var. Yani bu akademisyenler, “insanlar ölmesin” diye değil, “PKK’lı teröristler ölmesin” diye bildiri yayınlıyor.
Bu bildiri açıklandığı gibi kalmadı. Başta ABD ve Avrupa Birliği tarafından, resmen düşünceyi açıklama özgürlüğüne sokuldu. Çok basit bir soru; acaba Avrupa ülkelerinde ve ABD’de, Türkiye’de yaşanan gibi bir silahlı isyan olsaydı, tuzaklarla, suikast silahlı ile asker-polis öldürülseydi, bir kısım akademisyen de bunları destekleyip, hükümetleri kıyım/katliam yapmakla suçlasaydı, “rahatsız edici de olsa ifade özgürlüklerini kullanılıyorlar” denir miydi? ABD ve AB yöneticileri ellerine vicdanlarına koysunlar diyeceğim ama bu konuda onlara ait o kadar çok çifte standart örneği var ki...
Mesele düşünce özgürlüğü, demokrasi falan değil. Suriye’de ve Irak’ta yaşananlardan istifade ile Türkiye’de vatan toprağı üzerinde bir bağımsız Kürt Devleti kurulması meselesidir. Selahattin Demirtaş bunu 27 Aralık 2015’te “Öz yönetim” kurma kararının alındığı Diyarbakır’daki Demokratik Toplum Kongresi’nde açıkça söyledi.
Bakınız bu akademisyenler 16 Ocak’ta ikinci bir bildiri daha yayınladılar. Bir hususun duyulmaması için tatlı su demokratları pek üzerinde durmadı.
İkinci bildiride şunu söylüyorlar: “Hendekler ve barikatlar denilen olay, bugünkü kargaşanın sebebi değildir. Kürtlere 1919’dan bu yana verilip tutulmayan sözlerin sonucudur...” Kastettikleri “Atatürk”ün Ekim 1919’da kararlaştırılan Amasya Protokolleri’nin gizli tutulan 2. Kısmında Kürtlere bağımsızlık sözü verdiği”dir. Aynı metinde, bu yöndeki ifadeden amacın, Kürtlere “bağımsızlık” vaat eden İngiliz politikasını etkisizleştirmek olduğu da yazılıdır.
1921 Anayasası’nın 11. maddesinde illere “mahalli işlerde” özerklik tanınıyordu. 1924 Anayasası’yla illerin özerkliği kaldırıldı. O akademisyenler ve onlara destek verenler bilsin ki dün İngiliz siyasetinin, bugün de ABD ve AB siyasetinin peşine takılmanın, dışarıdan medet ummanın bizim en önemli meselemizin çözümüne hiçbir faydası olmaz.
Bugün bulacağımız çözüm önemli. Kürt siyasi hareketi, KCK-PKK-HDP olarak, silahı bırakmayı kabul etmedikçe çözümden hiç bahsetmesinler. Devletimize boyun eğdiremeyeceklerini kabul etmedikçe sulh yolu açılmayacaktır. Aynı devlet çatısı altında, aynı vatanda birlikte yaşamanın dışında, demokratik anayasal zeminde toplumsal uzlaşmanın dışında bir yol yok...
İş dünyamızın mümtaz isimlerinden Mustafa Koç’a Allah’tan rahmet, Koç ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Hüseyin Gülerce Star 22.01.2016