Oyun içinde oyun

Dünya Ortadoğu merkezli tehlikeli bir cepheleşmeye sürüklenirken, bu coğrafyadan pay kapma kavgası bölgesel bir savaşa, dolayısıyla bölge merkezli küresel bir hesaplaşmaya bizleri tanık ediyor.
Küresel güçler fitne pergelinin iğneli ve kanlı tarafını Ortadoğu’da, Dicle ve Fırat’ın kalbine sapladı. 

Terör bahane edilerek başlatılan paylaşım planı, batı dünyasınca örgütlü bir terör eylemine dönüştürüldü. Küresel güçler Ortadoğu’ya dönük bir harita çalışması yaparken insani olmayan çıkar hesapları yüzünden katliam devam ediyor.
Lawrence’ların, Sykes’ların, Picot’ların torunları coğrafyamız üzerinde yeniden bir şekillendirme yaparak yarım kalan hesaplarını tamamlamaya çalışıyor.
Terör, küresel güçlerin başka kıtalarda, başka ülkelerde, başka milletlere şiddet uygulamasının ya da şiddet şartlarını hazırlayarak şiddetin yerel uygulayıcısını kollamasının meşrulaştırıcısı haline getirildi.
Suriye meselesi, Türkiye’yi çevreleme projesine dönüştürülürken Türkiye bir taraftan sömürgeci güçlerin ayak oyunlarıyla, oyalama taktikleriyle ve çifte standartlarıyla boğuşuyor, diğer taraftan gayri milli muhalefetin operasyonlarıyla uğraşıyor.
Suriye’nin alacağı şekil, hem bölgenin kaderini hem de dünyanın güç dengelerini değiştirecek.
Türkiye, bugün kendi kimliğiyle, kendi gücüyle ilerleyen, büyük düşünüp büyük oynayan, hesapları bozan, oyun kurmaya çalışan bir aktör konumunda.
Coğrafyası, tarihi, kültürel, ekonomik ve sosyal bağları nedeniyle bölgedeki ülkelerle yakınlık kurmuş, siyasi aklı olgunlaşmış, büyümüş, güçlenmiş bir Türkiye, sadece bazı Batılı ülkeler için değil, coğrafyayı dizayn eden her güç tarafından bir tehdit olarak görülmektedir. 
Dünya üzerindeki tüm Müslümanlar yüzünü Anadolu’ya, halifenin topraklarına çevirmiş, herkes bir şey bekliyor
Ortadoğu’daki güç mücadelesinin merkezine Türkiye’nin oturtulma sebebi bu. Bu yüzden de kuşatılmaya, zayıf düşürülmeye ve bölünmeye çalışılıyor.
Doğu’da İran mezhep üzerinden çatışma içinde. Kuzeyimizde Rusya belasını arıyor. Güney sınırımız boyunca suni bir ırkçı Kürt koridoru oluşturuluyor ve bu koridor gelecekte Türkiye’ye karşı verilecek bir ırkçı savaşın cephesi olarak biçimlendiriliyor.
ABD Suriye’de DEAŞ’la mücadele adı altında terör örgütü PYD’yi destekliyor. Yetmiyor dünyanın 22 ülkesi DEAŞ’a karşı operasyon yapıyor, ama dünyanın en güçlü devletleri DEAŞ ile baş edemiyor, komedi değil mi?
PYD ise Suriye’de, Türkmenlere ve Özgür Suriye Ordusuna saldırıyor. Türkiye PYD’yi vuruyor, tepki ABD ve AB’den geliyor.
Yaşanan bütün bu olaylar karşısında BM ve NATO çaresizliğini ilan etti. Karar üretmediği gibi aldığı kararlarla meseleleri daha da içinden çıkılmaz hale getirirken, kendi çöküşlerini hazırladılar gibi.
ABD’nin yanardöner tavrı ise bölgede işlerin iyice sarpa sarmasına sebep oluyor. 
ABD ile anlaşan Rusya, Suriye’ye girdi. İran-Rus cephesi ülkeyi fiilen işgal ederken, Batı cephesi inisiyatif alamadığı için mağlup bir ittifak halinde beklemekte.
Suriye’de herkes var ve pay kapmak için de çırpınıyor, fakat Türkiye’nin olmaması için gayret sarf ediliyor.
Suriye’de akan kan kimsenin umurunda değilken, 1054’te ayrılan, birbirine rakip ve çekişme içinde olan, defalarca birbirlerini karşılıklı aforoz ederek yüzyıllarca birbiriyle kıyasıya savaşan Ortodoks ve Katolik kiliselerinin ruhani önderleri tarihte ilk defa ve kendi ifadeleriyle “Hıristiyan âlemindeki bin yıllık bölünmenin sona erdirilmesi için” bir araya geldi.
Hıristiyanların bir haçlı ittifakı kurması gerektiğini söyleyip birleşme çağrıları yaptılar. Modern dünyanın sorunlarına ortak cevap bulmak için çabalarını birleştirmek isteyen papa ve patrik tüm Hıristiyanlara, kilise birliği için dua etmesini istedi.
Zamanlaması ne kadar ilginç değil mi?
Küresel sistem, önce Ortadoğu’daki Arapları paramparça etti, önce Irak’ı, ardından Suriye’yi iç savaşın eşiğine sürükledi ve parçaladı. Sırada Kürtler ve asıl hedefte Türkler var.
Bu oyunu bozmak için 38 Müslüman devlet ortak bir ordu kurmaya karar verdiler.
Kanlı bombardımanlarda sivil halklar öldürülür ve sürgün edilirken uydurulmuş algılar üzerinden pazarlık yapmak yerine gerçekler üzerinden hesaplaşmayı tercih eden Müslüman ülkeler, Osmanlı’dan sonra ilk kez bir araya gelip, ortak bir operasyon ordusuyla küffara karşı çıkacaklarını deklare ettiler.
Oynanan bu büyük oyunu kendinden başka bozacak kimsenin olmadığını bilen Türkiye büyük düşünüp, büyük oynuyordu. Türkiye’nin komutasında Suriye’ye hava harekâtı desteği ile kara harekâtı yapılması kararı olayın seyrini değiştirecek gibi.
İslam Ordusu’nun adının bile pek çok soruna neşter olacağı bir gerçek. Suriye’de ortalığın karışacağını ve İslam Ordusu’nun işin içine gireceğini gören batı apar topar kararlar almaya başladı.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, iki komşu ülke arasında her alanda karşılıklı ilişkilerin güçlendirilmesi talebini iletti. 
Ruhani ayrıca İran’ın Türkiye ile çok taraflı ekonomik iş birliği geliştirmek istediğini belirterek, iki ülkenin bölgesel sorunları çözmek, istikrar ve güvenliği ikmal etmek için düzenli olarak müzakerelerde bulunması gerektiğini belirtti.
Bu birliktelik Müslüman dünyanın acısını kesecek, coğrafyamızın gözyaşlarını dindirecek, sömürgecilerin bölgemize ilişkin dizayn arayışlarına son verecektir inşallah.
 Burak KAREN  Yeni Akit 20.02.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GERİ GELSİN O GÜNLER ANNE

KARİYE CAMİİ-İKİNCİ AYASOFYA

BİR GÜN BIR ÖĞRETMEN

BUNU MU İSTİYORSUNUZ!!!