Aralık 27, 2021

Mehmet Akif Ersoy'un Vefatının 85. Yıldönümü

VEFATININ 85. YILINDA SAYGIYLA RAHMETLE MİNNETLE ANIYORUZ..
 Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? 
 En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi, 
 -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
 Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Aralık 17, 2021

BU RESİMDEKİ SANCAĞA İYİ BAKIN


 Okurken çok duygulandım 😢😢

Özal, Tekke şeyhine bu tekkeyi 450 yıl önce buraya getiren şeyhin kabrini sordu.
O arada Cumhurbaşkanı yaveri kurmay albay(bence manidar bir tavırla)saatine bakarak;
“Sayın Cumhurbaşkanım dışarıda bekleyenler var, program çok sarktı”dedi.
Özal; “Sarkarsa sarksın canım, benden başka gezecek Cumhurbaşkanı mı var” diye anlamlı bir cevap verdi.
Tekkeyi kuran şeyhin kabrine yürüdüler.

SİZ HİÇ HAHAMLA PAPAZLA UĞRAŞANI GÖRDÜNÜZ MÜ?


 

Aralık 14, 2021

Gerede Esentepe Kar Manzaraları


 

HERŞEY BU KUTUYLA BAŞLADI

 Herşey bu kutuyla başladı.


Önce geleceğimizi çaldılar

Sonra koca ülkeyi teslim aldılar!..
"ZEYTİNYAĞLI YİYEMEM AMAN" türküsünün acı gerçeği;
Bursa yöresine ait bu türkü 2 Kasım 1954 tarihinde İhsan Kaplayan’ dan kaynak gösterilerek Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir.
Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir.

Aralık 10, 2021

ONLARIN İHTİYACI VAR

 Ona;


-"Yumurtaları ne kadara satıyorsun diye sordu."
Yaşlı adam cevap verdi,
-"Tanesi 1 lira hanımefendi" deyince,
-"5 liraya 8 yumurta alacağım, yoksa gideceğim. ' ' '
Yaşlı satıcı şöyle cevap verdi:
-"Gel istediğin fiyata al.
Belki de bu iyi bir başlangıç olur çünkü bugün tek bir yumurta bile satamadım"
Yumurtaları aldı ve kazandığını (!) hissederek çekip gitti.
Süslü arabasına bindi ve arkadaşıyla lüks bir restorana gitti.
Orada, o ve arkadaşı, istedikleri her şeyi sipariş ettiler.
Biraz yediler ve sipariş ettikleri birçok şeyi de yemeden bıraktılar.
Sonra hesabı istedi.
Fatura ona 150 TL'ye mal oldu.
200 TL verdi ve üstü kalsın dedi!
Mesele şu ki,

Hu hu Diye...


 

Aralık 06, 2021

Hızlı Bir Gerede Turu


 

Seçilme hakkını, başörtülü kadınlara tanımadığınız yalan mı?


 Gazeteci Ahmet Hakan, bugünkü yazısında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerini hatırlatarak "E haksız mı birader? Tüm kadınlara tanınan seçilme hakkını, başörtülü kadınlara tanımadığınız yalan mı?" diye sordu.

Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet

Aralık 05, 2021

TABAKHANE-DABBAKHANE

 


TABAKHANEYE ………….diye başlayan deyimi kullanırken iki kere düşünün :))


Osmanlı döneminde deri tekeli Safranboluda idi. 

Tabaklanmayan deriyi satanlardan, o dönemin

TARİHİ TEKERRÜR MÜ?

 ♦️Çok önemli bir makale mutlaka okumanızı tavsiye ederim‼️



*TARİHİ TEKERRÜR MÜ*


II. Abdülhamit Han gitmeden bu ülke düzelmez" diyen;

Aralık 04, 2021

BU VATAN KOLAY KAZANILMADI


 


Eski Bir İstanbul hanımefendisi anlatıyor ;

Yıl 1919 . İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim.

Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar.

Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum.

Kasım 25, 2021

İHTİŞAMLI TALEBE MUHTEŞEM CEVAP


"Osmanlı zamanında bir adam bir bayanın karşısına geçer ve der ki ; 

"-Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsıldım... Niyetim acizane-i taciz etmek değildir.. Bilakis efkar-i umumiyede ufak bir aile bacası tüttürmektir.. Sözlerim sizi temin ve tatmin edecekse şayet zevc-i izdivacınıza talibim!.." 

Bayanın cevabı;

"-O mahrem suratınıza bir sille-i osmaniye nakşedersem sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz..." :))

Kasım 22, 2021

ADNAN MENDERESİN EN BÜYÜK SUÇLARINDAN (!) BİRİ


ADNAN MENDERES Merhum, 1952 yılında NATO toplantısı için Fransa'ya gider. Bir ara Paris büyükelçisini yanına çağırarak; - "Osmanoğulları ailesinin Paris'te yaşıyor olması gerek. Bunlar ne yer, ne içer, ne ile geçinir?" diye sorar. Büyükelçinin hanedan hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığını gören Menderes, büyük bir hayıflanma içerisinde; - "Sana 24 saat mühlet! Ya Osmanlı ailesinin adresi ile ya da istifanla gelirsin" der.

Bir müddet sonra büyükelçi adresle gelir. Hanedanın ziyaretine giden Menderes, gördükleri karşısında çılgına döner. Devlet-i Aliye'nin ulu Hakanı Sultan Abdülhamid Han'ın 60 yaşındaki kızı Ayşe Sultan ve diğer Osmanlı hanımları, Paris yakınlarında bir bulaşıkhanede Fransızların bulaşıklarını yıkamaktadırlar. Menderes gözyaşlarını tutamaz. Ayşe Sultan'ın ellerine sarılır ve; - "Anne ne olur affet bizi, geç geldik" der. Ayşe sultan sürgünden otuz yıl sonra gördüğü bu vatan evladına; - "Sen kimsin"? diye sorar. Menderes de; - "Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin başbakanıyım" der. - "Ben başbakanım" sözünü duyan koca sultan sevinçten öyle bir çığlık atar ki kalbi duracak gibi olur, bayılır.

SEYİR HALİNDEYKEN ARACIN LASTİĞİ PATLARSA

 Hız 100 km ve üstü iken lastiklerden biri patladığında otomobili savrulmadan durdurmak!...

⬇️⬇️⬇️

1- Lastik patladığında, olabildiğince sakin olmaya çalışın ve direksiyon simidini iki elinizle sıkıca tutun.
2-Ayağınızı frenden uzak tutmanız çok önemlidir. Fren pedalına bile bakma, aklından bile geçirme ...⛔
3- Şeritinizde kalın ve değiştirmemeye çalışın, olabildiğince düz bir yolda kalın.
4- Arabanızın manuel şanzımanı varsa, kademeli olarak vites düşürün.ANCAK YALNIZCA aracın tamamen kontrol altında olduğunu hissederseniz bunu yapın.
5- Arabanızın otomatik şanzımanı varsa, Sürüş (D) konumunda kalın, DEĞİŞTİRMEYİN.
Frenleri kullanmayın, patlayan lastik sizi yavaşlatacaktır.
6- Hızınız 50 km'ye düştüğünde, araç durana kadar frenleri hafifçe uygulayabilirsiniz.
Herkese duyurun! Bir hayat kurtarabilirsiniz.

Kasım 19, 2021

Cesedi On Yıl Morgda Bekletilen🌹Bir Sultan🌹

 Cenazesi Fransa da,Onyıl morgda bekleyen son Osmanlı halifesi

Bunu okuduğumda hep hüzünlenirim...
🌹Bir Sultan🌹


18 kasim 1922 Yılında halife seçilen Abdülmecid Efendi, Cumhuriyet sonrasi 3 Mart 1924 Yılında ani bir kararla, 17 kişilik ailesiyle birlikte sürgüne gönderilmek üzere akşam Dolmabahçe sarayına, dönemin İstanbul emniyet müdürü polislerle gelir; Mübarek O esnada Kuran'ı Kerim okumaktadır. Müdür ve polisler odaya girer "45 dk zamanınız var
Hazırlanın sürgüne gönderiliyorsunuz" derler.
itiraz etsede, Emrin Ankara'dan geldiği anlatılır.
Mübarek,okumakta olduğu Kuran'I Kerimi kapatır, Ellerini Semaya kaldırarak,
"Allah'ım görüyorsun uğruna can ve cananlar verdiğimiz Vatanımdan sürgün ediliyorum, Gurbet ellerde ölürsem, beni Peygamber Efendime komşu eyle"
der ve apar topar ailesiyle birlikte hazırlanırlar, yine Apar topar Haydarpaşa Tren garına getirilirler, Önce Belçika ordanda Fransaya gönderilir.

İshak Danış Kur'an-ı Kerim


 

Kasım 18, 2021

Şuraya Şöyle Bir Manzara Koyalım


 

Üstad Sezai Karakoç'un Kısacık Hayatı

 

Hayatı

Ahmet Sezai Karakoç

Doğum:22 Ocak 1933

Ergani, Diyarbakır, Türkiye

Vefat:16 Kasım 2021 (88 yaşında)


Babası Yasin Bey olup I. Dünya Savaşı'nda Kafkasya Cephesi'nde çarpışırken Ruslara esir düşmüştür. Babası orta halli bir tüccardı. Dedesi Hüseyin Bey de Plevne Savaşı'na katılmış, Gazi Osman Paşa'nın teşekkürünü kazanmıştır. Annesinin ismi ise Emine idi ve ev hanımıydı.[1] Ahmet Sezai Karakoç[2] İlkokul eğitimini 1938-1944 yılları arasında Ergani'de tamamladı. 1944 yılında sınavlara girip Maraş Ortaokulu'nda parasız yatılı olarak okumaya hak kazandı. 1947-1950 yılları arasında lise eğitimini yine parasız yatılı olarak Gaziantep Lisesi'nde tamamladı. Lise eğitimi boyunca Felsefe dersine ilgi duydu ve Felsefe okumaya karar verdi. Üniversite eğitimi için İstanbul'a geldi. Babası onun ilahiyat fakültesinden mezun olmasını istiyordu. İmkanları dahilinde eğitimine devam edebileceği yatılı tek bölüm Siyasal Bilgiler Fakültesi idi. Üniversite sınavlarına hazırlanırken kazanamama ihtimalini de göz önüne alarak her ihtimale karşı Felsefe bölümüne kayıt yaptırdı.[3]

Kasım 07, 2021

Bir Şeyhülislamın torununu güzellik yarışmasına katmak için nasıl seferber oldular?

 

Bir Şeyhülislamın torununu güzellik yarışmasına katmak için nasıl seferber oldular?

1932 Temmuzunda Türkiye, Ağustosunda ise Dünya Güzeli seçilen Keriman Halis’in bir Osmanlı Şeyhülislamının torunu olduğunu biliyor muydunuz? Belki bilmiyordunuz ama onu hem içeride hem de dışarıda seçtirenler biliyor ve onu seçtirmek için seferber oluyorlardı. 


Güzellik yarışmalarının biri biter, öbürü başlar; günümüzde bu yarışmalar endüstri haline getirilmiş durumda. Ne endüstrisi mi? Gıda malzemesi lazım eğlence endüstrisine, aynı zamanda kadının metalaştırılması, piyasa değerinin belirlenmesi ve başka heveslilerin teşviki gibi iğrenç bir gayeye de –gizli saklı değil, alenen, hem de neonların altında- hizmet etmekte. 

Sarah Banet-Weiser’in The Most Beautiful Girl in the World adlı kitabının arka kapağından bir iktibasla giriş yapalım: “Kitap kadın bedeninin milli bir beden yapılması sürecinde yarışmacıların nasıl keşfedildiğini ve kendilerini nasıl keşfettiklerini ortaya koyuyor.” 

Burada kadın vücudunun milletin vücuduyla özdeşleştirildiği dikkatinizden kaçmamış olmalı. Peki, neden erkeklerin vücudu değil de kadınların vücudu temsil etsin bir milleti? Neden güzel olmak zorundadır bir “millet”? Sonra neden “genç” olmak kırbacı altında inlemektedir? Seçilen güzelin o milletin ve bir aşama sonrasında dünyanın en güzeli olduğuna kim karar vermektedir? Bu işin kurtları veya kartları, değil mi? O kart kurtların günümüzde kimler olduğunu ve kadın (ve best model yarışmalarında erkek) yarışmacılara ne tür iğrenç teklifler ve tacizlerde bulunduklarını televizyonlardan biliyorsunuz.
Peki, 1932 yılında Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği yarışmada kim seçmiştir Türkiye Güzeli’ni? (Türkiye güzelini seçmek bir gazetenin işi mi yahu? Diye saf saf sormayalım lütfen, zira Cumhuriyet’in arkasında devletin olduğunu bilmiyor olamazsınız.) “Güzellik uzmanı” jürimiz hakkında bir fikir vermesi bakımından şu ilginç isimleri zikretmemiz lazım: “Şair-i azam” diye bilinen Abdülhak Hamit (Tarhan), şair Ahmet Haşim, şair ve yazar Cenap Şahabettin, Aşk-ı Memnu romanının yazarı Halit Ziya (Uşaklıgil) ve belki inanmayacaksınız ama yarışmacı kızları ellerinden tutarak davetlilere takdim eden Peyami Safa!!! (Muhafazakâr kesimin sahip çıktığı Peyami Safa’nın 1950’lerden sonraki imajı tamamen farklıdır.)

Ne güzel, değil mi? Devrin namlı edebiyatçıları oturmuş Türkiye Güzeli’ni seçiyor. Ahmet Haşim gerçi Keriman Halis’e oy vermemiştir ama 80’lik Abdülhak Hamit’in gözdesi odur. Sebebini soruyorlar. Şair-i azamın cevabı evlere şenliktir: 

“Ben Keriman Halis hanıma şu veya bu tarafını güzel bulduğum için rey vermedim. Onu, heyeti umumiye (bütün) itibariyle güzel bulduğum için böyle yaptım. (…) Keriman hanımın, ince, heykel gibi, saf, dolgun fakat şişman olmayan bir vücudu var. Sonra gözleri alan pudrasız, makyajsız bir ten. Kaş bükası, ruj vs. gibi sun’ilikler yok. Sarı saçların yumuşaklığına malik siyah, gölgeli saçlar… Sıhhat fışkıran, adeta çiçek açmış bir bahçe hissini veren bir yüz. (…) Hem okşayıcı, hem de vahşi bir bakışı olan bu gözler…”

Üstad kaptırmış kendini kızın güzelliğine, şiir yazıyor sanırsınız ama jüri üyelerinin bakışı asıl niyetler yanında bir bebeğin ıngası kadar masum kalır. 

Nasıl seçildi?

1932 yılı Türkiye Güzellik Yarışması son derece garip bir şekilde cereyan etti. Malum gazete yarışmayı ve fotoğraf gönderen adayların resimlerini günler boyunca birinci sayfadan duyurmasına rağmen beklenilen evsafta aday çıkmadı. Bir ara jüri toplanıp bir adayı Türkiye Güzeli seçti ama işin arka planında başka bir kulis baş döndürüyordu. Seçim iptal edildi. Bir şey bekleniyordu ama ne? 

Kestirmeden söyleyeyim: Beklenen bir aday vardı, o da Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi’nin (1795-1881) torunu Keriman Halis’ti. 

Lakin aileyi ikna çabaları başarılı olmamış, Keriman Halis ilk yarışmanın yapıldığı salona kadar gelmiş ama sahneye çıkmaya cesaret edemeden kaçıp gitmişti. 

Bunun üzerine adaylardan bir hanım Türkiye Güzeli seçilmişti ama kuş da kafesten kaçmıştı. Sonuçtan kimse memnun değildi. Belli ki bir yerlerden dayatılan adayın seçilmesi isteniyor ama kız ve ailesi bir türlü ikna edilemiyordu. 

Çünkü üzerlerine gidilen Çerkes güzeli Keriman Halis ve ailesi (özellikle babası) kızlarının “adının çıkması”ndan endişe ediyorlardı. Ne de olsa 1932 yılındayızdır ve bir kızın adının dile düşmesi kız için de, ailesi için de yüz kızartıcı bir ayıptır.


Yeni Akit Logo
Mustafa Armağan
Mustafa Armağan

yeniakit@yeniakit.com.tr
2021-11-07 03:06:00
Bir Şeyhülislamın torununu güzellik yarışmasına katmak için nasıl seferber oldular?

 - 
 

1932 Temmuzunda Türkiye, Ağustosunda ise Dünya Güzeli seçilen Keriman Halis’in bir Osmanlı Şeyhülislamının torunu olduğunu biliyor muydunuz? Belki bilmiyordunuz ama onu hem içeride hem de dışarıda seçtirenler biliyor ve onu seçtirmek için seferber oluyorlardı. 

Güzellik yarışmalarının biri biter, öbürü başlar; günümüzde bu yarışmalar endüstri haline getirilmiş durumda. Ne endüstrisi mi? Gıda malzemesi lazım eğlence endüstrisine, aynı zamanda kadının metalaştırılması, piyasa değerinin belirlenmesi ve başka heveslilerin teşviki gibi iğrenç bir gayeye de –gizli saklı değil, alenen, hem de neonların altında- hizmet etmekte. 

Sarah Banet-Weiser’in The Most Beautiful Girl in the World adlı kitabının arka kapağından bir iktibasla giriş yapalım: “Kitap kadın bedeninin milli bir beden yapılması sürecinde yarışmacıların nasıl keşfedildiğini ve kendilerini nasıl keşfettiklerini ortaya koyuyor.” 

Burada kadın vücudunun milletin vücuduyla özdeşleştirildiği dikkatinizden kaçmamış olmalı. Peki, neden erkeklerin vücudu değil de kadınların vücudu temsil etsin bir milleti? Neden güzel olmak zorundadır bir “millet”? Sonra neden “genç” olmak kırbacı altında inlemektedir? Seçilen güzelin o milletin ve bir aşama sonrasında dünyanın en güzeli olduğuna kim karar vermektedir? Bu işin kurtları veya kartları, değil mi? O kart kurtların günümüzde kimler olduğunu ve kadın (ve best model yarışmalarında erkek) yarışmacılara ne tür iğrenç teklifler ve tacizlerde bulunduklarını televizyonlardan biliyorsunuz. 



“Türk ırkının güzelliği”


Peki, 1932 yılında Cumhuriyet gazetesinin düzenlediği yarışmada kim seçmiştir Türkiye Güzeli’ni? (Türkiye güzelini seçmek bir gazetenin işi mi yahu? Diye saf saf sormayalım lütfen, zira Cumhuriyet’in arkasında devletin olduğunu bilmiyor olamazsınız.) “Güzellik uzmanı” jürimiz hakkında bir fikir vermesi bakımından şu ilginç isimleri zikretmemiz lazım: “Şair-i azam” diye bilinen Abdülhak Hamit (Tarhan), şair Ahmet Haşim, şair ve yazar Cenap Şahabettin, Aşk-ı Memnu romanının yazarı Halit Ziya (Uşaklıgil) ve belki inanmayacaksınız ama yarışmacı kızları ellerinden tutarak davetlilere takdim eden Peyami Safa!!! (Muhafazakâr kesimin sahip çıktığı Peyami Safa’nın 1950’lerden sonraki imajı tamamen farklıdır.)

Ne güzel, değil mi? Devrin namlı edebiyatçıları oturmuş Türkiye Güzeli’ni seçiyor. Ahmet Haşim gerçi Keriman Halis’e oy vermemiştir ama 80’lik Abdülhak Hamit’in gözdesi odur. Sebebini soruyorlar. Şair-i azamın cevabı evlere şenliktir: 

“Ben Keriman Halis hanıma şu veya bu tarafını güzel bulduğum için rey vermedim. Onu, heyeti umumiye (bütün) itibariyle güzel bulduğum için böyle yaptım. (…) Keriman hanımın, ince, heykel gibi, saf, dolgun fakat şişman olmayan bir vücudu var. Sonra gözleri alan pudrasız, makyajsız bir ten. Kaş bükası, ruj vs. gibi sun’ilikler yok. Sarı saçların yumuşaklığına malik siyah, gölgeli saçlar… Sıhhat fışkıran, adeta çiçek açmış bir bahçe hissini veren bir yüz. (…) Hem okşayıcı, hem de vahşi bir bakışı olan bu gözler…”

Üstad kaptırmış kendini kızın güzelliğine, şiir yazıyor sanırsınız ama jüri üyelerinin bakışı asıl niyetler yanında bir bebeğin ıngası kadar masum kalır. 


Nasıl seçildi?

1932 yılı Türkiye Güzellik Yarışması son derece garip bir şekilde cereyan etti. Malum gazete yarışmayı ve fotoğraf gönderen adayların resimlerini günler boyunca birinci sayfadan duyurmasına rağmen beklenilen evsafta aday çıkmadı. Bir ara jüri toplanıp bir adayı Türkiye Güzeli seçti ama işin arka planında başka bir kulis baş döndürüyordu. Seçim iptal edildi. Bir şey bekleniyordu ama ne? 

Kestirmeden söyleyeyim: Beklenen bir aday vardı, o da Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi’nin (1795-1881) torunu Keriman Halis’ti. 

Lakin aileyi ikna çabaları başarılı olmamış, Keriman Halis ilk yarışmanın yapıldığı salona kadar gelmiş ama sahneye çıkmaya cesaret edemeden kaçıp gitmişti. 

Bunun üzerine adaylardan bir hanım Türkiye Güzeli seçilmişti ama kuş da kafesten kaçmıştı. Sonuçtan kimse memnun değildi. Belli ki bir yerlerden dayatılan adayın seçilmesi isteniyor ama kız ve ailesi bir türlü ikna edilemiyordu. 

Çünkü üzerlerine gidilen Çerkes güzeli Keriman Halis ve ailesi (özellikle babası) kızlarının “adının çıkması”ndan endişe ediyorlardı. Ne de olsa 1932 yılındayızdır ve bir kızın adının dile düşmesi kız için de, ailesi için de yüz kızartıcı bir ayıptır.


Belki de dediğime inanmadı birileri, ‘yok canım, o kadar da olmaz’ dedi. Peki, günah benden gitti. İşte size Keriman hanım Dünya Güzeli seçildikten sonra büyükannesinin bir gazeteciye itirafı:

“Keriman Avrupa’ya giderken gizlice annesine demiş ki: ‘Aman anne, evvelce ben çok kapalı idim, Şimdi bu müsabakayı kazanınca dünya beni tanıdı. Adım çıkmadan beni ilk isteyene verin.’” (Akşam, 7 Temmuz 1932)

Yarışma iptal edilip yeniden yapılacaktır gerçi ama Keriman ve ailesi hâlâ ikna edilememektedir. Bunun üzerine aile dostları devreye sokulur ve kendilerine kızlarının Türkiye Güzeli seçileceği garantisini verirler. Seçilemezse ismi ilan edilmeyecek, Keriman’ın yarışmaya katıldığından asla kimse haberdar olmayacaktır. 

Neticede ısrar ısrar üstüne… garanti üstüne garanti verilir ve nihayet ikna edilen Keriman Halis salona muzafferane bir edayla getirilip seyircilere takdim edilince jüri üyeleri (iki üye hariç) çoğunlukla onu seçer. 

Bu adeta danışıklı dövüştür. Emir demiri kesmiştir velhasıl. 

Ertesi ay Belçika’nın Spa şehrinde yapılacak Dünya Güzellik Yarışması’na katılan ve orada da adeta Türk güzeli gelmeden yarışmayı başlatmayan ve sık sık telgraflarla ‘Türk güzeli ne zaman seçilip de buraya gelecek?’ diye sorup duran ilginç bir komite vardır karşımızda. Şeyhülislam torunu Keriman Halis nasıl Türkiye’de danışıklı dövüş kabilinden bir seçimle seçilmişse Belçika’daki yarışmada da aynı şekilde büyük danışıklı dövüş sonunda Dünya Güzeli seçilir ve Türkiye’nin İngiliz denetimindeki Cemiyet-i Akvam’a katılışının üzerinden bir ay geçmeden Avrupa ailesinin bir parçası olduğu böylece tescil edilir. 

Ne de olsa artık ülkenin İslamiyet ile bağının koptuğu bu “milli beden” ile dünyaya teşhir edilmiş ve Batılılaştığımız veya modernleştiğimiz dünyanın gözünde tescil edilmiştir. 

Ertesi yıl yine bir güzellik müsabakası yapılır ama dedikodular mide bulandıracak noktaya gelir ve yarışmalar iptal edilir. Maksat hasıl olmuştur ne de olsa.  
Mustafa ARMAĞAN 07.11.2021
 

Kur'an Tilaveti-Ferruh Muştuer-Ayasofya Camii


 

Ekim 28, 2021

YÜN

  #YÜN ” NE BÜYÜK NİMETMİŞ MEĞER

Koyun, deve, keçi tüyleri YÜN ismini alır.
Hakiki yün koyun yünüdür.
Koyun derken de dişi davar anlaşılır. Koç, yani erkek koyun yünü ile dişi arasında fark vardır.

Dişi koyun yününde olan maddî ve mânevî hassalar diğer yünlerde yoktur.
Koyunların üzerine güneş doğmaz.
Namaz vakti uyanırlar.

Ekim 27, 2021

Kur'anı Kerim-Fatih Altay


 

Erbakan Hocadan Müthiş Cevap


 Erbakan Hoca bir restoranda misafirleriyle yemek yedikten sonra tabağındaki ekmek kırıntılarını parmağıyla toplarken restoran sahibi latife ile karışık, biraz da alaylı bir şekilde; "Siz zahmet etmeyin efendim, bizim bulaşıkçılarımız var." demiş.


Hocanın cevabı ise muhteşem...

"Sağolasınız, sizin bulaşıkçılarınız vardır ama, biz Rasulullâh efendimizin  bulaşıkçısıyız..."

Ekim 25, 2021

HAYATIMIZLA OYNUYORLAR

HAYATIMIZLA OYNUYORLAR..!
Baktım markette zencefilli gazoz da var, ithal etmiş büyüklerimiz,sağ olsunlar. İçinde zencefil var mı? Yok. Aroması da, rengi de yapay. Ama kendisi doğala özdeş.

Harika bir minber tasarımı